Karton Ambalaj Sanayicileri Derneği (KASAD) Başkanı ve İstanbul Mobilya, Kâğıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Alican Duran ile çevrim içi bir söyleşide, pandemi döneminde ve sonrasında sektörü ve ihracatı bekleyen riskleri ve fırsatları konuştuk.
Kağıt ve kağıt ürünleri ihracatımızda son rakamlar hakkında bilgi verir misiniz? İhracatımızda hangi ürün kalemleri öne çıkıyor?
GTIP kodu 48 olan tüm kâğıt ve kâğıt ürünlerinde ihracat 2019’un ilk altı ayında 880 milyon dolar iken 2020’nin ilk altı ayında 834 milyon dolar. Yani % 5.23’lük bir düşüş gerçekleşti. Tabii dünyada bu kadar büyük bir kriz varken bu kadarcık bir düşüş çok ciddi bir azalma değil. Bundan sonrası nasıl olacak, onu hep birlikte göreceğiz ama kâğıt – karton ambalaj bölümünde düşüş böyle değil. Karton ambalaj ihracatımızda geçen yıla göre artış bile var.
Karton ambalaj ihracatındaki artışta hangi dinamikler rol oynadı?
Tüm pazarlar belirli sektörlerde aşırı tepki alımları yaptı. Dezenfektan, kolonya, maske, gıda; bunlar temel ihtiyaçlar ve pandemi sürecinde en çok talep gören ürünlerdi. Marketlere giden insanlar beş şişe kolonya, on paket makarna gibi çok aşırı satın almalar yaptılar; bunun üzerine ambalaj matbaalarının müşterileri olan büyük üreticiler, piyasadan gelen aşırı talep karşısında çok ciddi stoklar yaptılar. Aynı şekilde satılacağını düşündüler. Bu şekilde kâğıt, karton, oluklu ambalaj ihracatında da ilk altı aydaki artış %8’in üzerinde. Bunun yanında genelde kâğıt ve kâğıt ürünleri ihracatında %5’lik düşüş var. Pek çok sektörde %100’e varan düşüşlerin yanında kâğıt ve karton sektörü pandemiye iyi dayanmış diyebiliriz. Ambalaj tarafında artış var ve bu güzel bir şey. İkinci altı ayla ilgili soru işaretlerimiz var. Sadece bizde değil, diğer ülkelerde de ikinci dalga çok önemli bir sorun teşkil ediyor. Ülkeler şu anda çok hızlı bir şekilde koruma paketleri açıklıyorlar. Kendi yerel sektörlerini korumaya çalışıyorlar. Bu hepimiz için sıkıntılı çünkü bu ihracatın önünü açan bir konu değil, aksine zorlaştırma şansı var. Dilerim ülkeler bu kozu dikkatli oynarlar hatta hiç oynamazlar.
Yani pandeminin ilk darbesinde ithalata mecbur kalan ülkeler şimdi önlem alarak ithalatı kısacaklar diye düşünüyorsunuz…
Tabii, Türkiye bile bu konuda önlemler alıyor. Bu önlemlerin küresel ticarete engel olmaması için dikkatli kullanılması gerekir. İhracat ambalajda ve diğer birçok sektörde Türkiye’nin ana atardamarı. İhracatı kaybedersek ambalaj sektörü ve ülke olarak çok sorun yaşarız, Allah korusun diyelim.
Önümüzdeki beş sene içerisinde sadece geçmişteki doğrularıyla devam etmeye çalışan şirketlerin yok olduklarını göreceksiniz
Pandemi döneminde firmalar (aynı zamanda sizin firmanız da) ihracat tarafında eksikliklerini gözden geçirmiş olmalı; ülkelerin ithalat önlemleri yanında firmaların aşmaları gereken hangi handikapları ve eksiklikleri var? Onlara neler öneriyorsunuz?
Pandemiden önce de dünya çok ciddi bir değişim arefesindeydi, pandemi bu süreci hızlandırdı. Küreselleşme ile ulus devletler arasında çok ciddi bir rekabet vardı. Örneğin Brexit ile İngiltere bundan kaçmaya çalıştı. Herkes kendi iç sınırlarına dönerek biraz daha politikalarını buna göre ayarlamaya çalışıyor. Küreselleşme hâlâ ilerlemeye devam ediyor. Küreselleşme yanlıları her bireyin bir vatandaş değil müşteri olmasını istiyorlar. Dolayısıyla şu anda birçok değişim var. Müşterilerin algıları, alışveriş anlayışları, ne istedikleri o kadar önemli ki bunu doğru anlayabilen şirketler çok ileri gidecekler. Önümüzdeki beş sene içerisinde sadece geçmişteki doğrularıyla devam etmeye çalışan şirketlerin yok olduklarını göreceksiniz. Önümüzde geçmişin doğrularının geçerli olacağı bir beş sene yok. Her şey öyle hızlı değişiyor ki bu değişimi doğru okumak lazım. Bu tüm kâğıt – karton ambalaj şirketleri için de tüm kâğıt – karton dünyası için de geçerli. Daha önce hayatımızda hemen hiç olmayan maske kutusu gibi bir ürün girdi piyasaya ve şu anda çok ciddi bir talep var. Karton ambalaj şirketleri için yepyeni bir sektör oluştu.
Zaten sürdürülebilirlik ve çevrecilikten kaynaklı, daha önce plastikten karton ambalaja yönelen bazı ürünler vardı. Çevrecilik ve sürdürülebilirlik hâlâ öncelik olsa da sağlık ve hijyen bugün çok daha önemli. Bu yüzden Covid-19 ile bu geçiş biraz yavaşladı. Ama müşteri algısında çok ciddi bir değişim var. Çok yeni talepler ve ihtiyaçlar ortaya çıkıyor. Belki alışveriş anlayışı bile değişecek. Çikolatadan bisiklete kadar, insanlar daha önce hayal etmedikleri ürünleri internetteki e-ticaret sitelerinden çok kolaylıkla satın alabiliyorlar. Bunların bazı sonuçları olacak.
Bu değişimi ve Z kuşağını iyi anlamak lazım. Z kuşağı önümüzdeki on yılın en büyük alıcı kitlesi olacak. Z kuşağının hassasiyetleri var. Sürdürülebilirliğe ve çevreye çok önem veren bir kuşak ve onlar sürdürülebilirliğe önem vermeyen şirketleri cezalandırıyorlar ve ürünlerini almıyorlar. Dolayısıyla herkes onların sesine kulak vermek zorunda. Ambalajda (kartonda, camda, plastikte, hepsinde) tek kat malzeme çok önemli olacak çünkü ülkeler geri dönüşümü, nereye atılacağı, nasıl yok edileceği ciddi bir sorun olduğundan, artık laminat malzemeyi istemiyorlar. Bu yüzden üreticiler tek malzemeden ibaret ürünler için Ar-Ge yatırımları yapıyorlar. Bu çok kolay değil ama gelecek burada.
Çin – Avrupa demiryolu hattı tamamlanınca Çin ile rekabet etmek çok zor olacak
Konunun bir de rekabet boyutu var. İhracatta Türkiye’nin konumu ve basım sektörünün donanımı itibarıyla, rakiplerine göre handikapları ve avantajları hakkında düşünceniz nedir?
Bir avantaj ve bir dezavantaj söyleyeyim.
Dünya konjonktüründe GTIP 48’de en büyük alıcı ABD ve onun en büyük tedarikçisi Çin’dir. Özellikle kâğıt – karton ambalajda ABD’de çok büyük bir potansiyel var. Şu anda gözüken, Çin ve ABD arasında artan politik stresten kaynaklı olarak, şirketler kendilerine yeni bir tedarikçi arıyorlar. Türkiye de burada çok iyi bir tedarikçi olabilir. Ama kendimizi iyi anlatmamız, çok iyi ifade etmemiz lazım. Çünkü Amerika çok büyük bir pazar ve tek tek şirketler olarak biz orada çok küçüğüz. Kendimizi gösterebilecek daha büyük bir formasyonda oradan iş alabiliriz. Zaten bunun üzerine çalışmalar yapıyoruz.
Keza Brexit ile İngiltere şu anda Avrupa Birliği’nden kopuyor. Onların Avrupa ile ilişkileri de biraz hasarlı. İngiltere de Türkiye için çok büyük bir pazar, halihazırda satış yapılıyor ve bu pazar daha da büyütülebilir.
Bunlar avantajlı yönler. Dezavantaja gelince, Çin üretimde gerçekten dünya devi. Çin deyince aklınıza sadece ucuz işçilik gelmesin. Şöyle anlatayım: Türkiye yılda 640 bin ton karton tüketimi ile Avrupa’da en büyük ülkelerden biri dedik; Çin’de tek bir makina 1 milyon ton üretime ayarlı. Çin Avrupa’ya çok hızlı ulaşabilmek için büyük bir demiryolu projesini hayata geçiriyor. Bu tren hattı Ukrayna’ya kadar geldi. Şuna hazır olmamız lazım: Bu yol Avrupa’ya ulaştığında, Çin hem karton ambalajda hem diğer ürünlerde, Avrupa’ya bir hafta içinde mal yollayabilecek. Beş on yıl içinde bu gerçekleşecek. Bu olduğunda, Çin gibi teknolojisi yüksek, hacmi çok büyük bir rakibe karşı iş modelleri dayahabilir mi, dayanamaz mı? Şirketler bunu irdelemeliler. Çin bir haftada sizinki ile aynı kalitede ürünü Avrupa’ya ulaştırabiliyorsa ve sizden %30 daha ucuz ise dayanma şansınız yok.
Şirketlere, önümüzdeki beş on yıl içinde kuracakları iş modellerinde bu büyük küresel rakiplere karşı daha esnek, daha çevik, daha kişiye özel, dijitalizasyona önem verdikleri işler yapmalarını tavsiye edebilirim.
Karton ambalajda büyümek isteyen şirketlerin bina ve arsa yatırımı için özel bir sahaya ihtiyaçları var
İşin ihracat boyutunda tek tek şirketlerin ihracat gücü, iş ahlâkı vs. gibi argümanlar var. Ama bir de işin kamusal boyutu var. İhracatçı da bu ülkenin vatandaşı ve ülkenin verimli şirketlerinden söz ediyoruz. Devletten bu konuda destek alabiliyor musunuz? Mevcut destek prosedürü yeterli mi? Başka neler olması gerekir?
Tüm sanayi sektörlerinde olduğu gibi, desteklerin doğru dağıtılması, şirketlerin finansal enstrümanlara kolay ulaşabilmesi, her sanayici için olduğu gibi karton ambalaj üreticileri için de önemli. Kişisel olarak korumacılığa inanmıyorum; rekabet işin felsefesinde ve dünyada herkes herkesle rekabet edebilmeli.
Karton ambalaj söz konusu olduğunda, büyük matbaaların hepsi İstanbul içindeler. Küçükten büyüğe, herhangi bir matbaa daha büyük bir binaya geçmek istediğinde, yapması gereken arsa ve bina yatırımı hiçbir şekilde altından kalkılabilir değil. Bugünkü küçük marjlarla şirketlerin makina yatırımı yaparak kendilerini döndürebilmeleri bir şekilde mümkün olabiliyor ama arsa ve bina yatırımı yapabilmeleri hiçbir şekilde mümkün değil. Devletin ambalaj şirketleri için yapabileceği en önemli şey, onlara böyle bir saha sağlamak olabilir. Biz büyüdükçe daha büyük işler yapacağız, Avrupa’ya ve Amerika’ya daha iyi ayak uyduracağız. Çünkü önümüz çok açık. Bunu sadece biz söylemiyoruz, Avrupa Karton Ambalaj Üreticileri Birliği beş yıl önce “Türkiye ve Polonya geliyor” diyordu. Geldiğimiz noktada üçüncü sırada biz varız, dördüncü Polonya. Bu böyle devam edecek. İki üç sene içerisinde İtalyanlar’ı da geçeriz. Almanya’nın ardından Türkiye’nin ikinci olması an meselesi. Böyle bir sektöre bu konuda destek çok faydalı olur. Polonya’da karton ambalajda çok hızlı büyüyor ve önümüzü çok kesiyor çünkü Avrupa Birliği (AB) onlara birçok bedava fon veriyor. Onlar AB fonlarıyla bizimle rekabet ediyor. Bizde her karton ambalaj firması kendi riskiyle arsa alıyor, bina yatırımı vs. yapıyor; karşımızdaki Polonya AB’den hibe makina yatırımları, hibe arsa ve hibe inşaatlarla büyüyor, biz de onlarla rekabet etmeye çalışıyoruz. Tabii ki çok ciddi adaletsiz bir durum oluşuyor. Polonya matbaalarını Polonyalı olarak algılamayın çünkü %90’ının sahipleri Polonyalı değil, Almanlar ve Fransızlar gibi Batı Avrupalı matbaacılar. Polonya’yı ucuz işçiliği nedeniyle bir arka bahçe yaptılar. Bizim önümüzde Çin seddi değil, Polonya seddi var. Polonya engeli olmasa Türk ambalaj sektörü iki katı büyüklüğe ulaşabilirdi.
Eninde sonunda konsolidasyon olacak
Böyle bir saha sağlansa, yayın sektöründe olduğu gibi firmaların entegre tesisler kurarak dünyadaki daha büyük rakipleriyle yarışabilmek için kapasitelerini paylaşabilecekleri bir iş modeli mümkün olur mu?
Avrupa’da kendi ham maddesini üreten sayılı entegre tesisler var. Bu olabilir ama sadece şirketlerin kendi iç stratejileriyle ilgili bir konu.
Bu sektörde konsolidasyon olacağı kesin. Sağlıklı bir sektör olması açısından konsolidasyon olmak zorunda. İtalyan ve Türk şirketleri, aile şirketleri olmaları itibarıyla birbirlerine çok benziyorlar. İki ülkede de sektör küçük ve orta ölçekli şirketlerden oluşuyor. İtalya ve Türkiye dışında, çok ciddi konsolidasyon olmuş durumda. Eninde sonunda bu olacak.
Konsolidasyonla ABD pazarına daha kolay girilebilir mi?
Şirketleri birleştirmek çok zor. O apayrı bir iş anlayışı. İhracatçılar Birliği üzerinden göstermek istediğimiz kimlik o. En büyük dediğimiz şirketlerimiz bile Amerika ölçeğinde çok küçük. Görülmeyecek kadar küçük. İhracatçılar Birliği’nde bizim CartonTurk diye bir UR-GE platformumuz var. Bunu kullanarak daha görünür olma peşindeyiz. Biz de bu konu üzerinde çalışıyoruz. Ama hata yapmak istemiyoruz. Çünkü çok büyük paralar harcanıyor ve boşa gitmesini istemiyoruz. O yüzden sindire sindire doğru adımı atmaya çalışıyoruz.
Yılın ikinci yarısında tekrar kapanma dışında sektörü bekleyen başka riskler var mı?
Bu hepimiz için çok büyük bir risk olacaktır. Şu anda sadece lüks segment biraz duruyor ve sıkıntılı, çünkü lüks halihazırda çok tercih edilen bir tüketim değil. Temel ihtiyaçlar üzerine yoğun çalışılıyor. Şimdiden ne olacağını tahmin etmek fal açmak gibi olur; umarım bundan sonra sektör ve ülke olarak daha sert tedbirler almak zorunda kalmayız.
Aynı kutuyu onlarca yıldır bastığımız gibi basmaya devam edemeyiz, inovasyona bakmalıyız
Farklı sektörlere çalışan ambalaj üreticilerinin salgından etkilenme düzeyleri de farklı, hangi kesimin daha çok devlet desteğine ihtiyacı var ve size yansıyan talepler var mı?
Devlet kimin hangi kesime üretim yaptığına bakmaz ama lüks segment ve fast food sektörüne üretim yapanlar en sıkıntılı olanlar. AVM’lerin ve iş yerlerinin kapalı olması onları çok etkiledi. Ama orta segment ve genel ambalajda işler çok iyi gitti. Herkes kendine göre bir yol bulmaya çalışıyor. Kimse oturmuyor. Zaten oturmamalı. Şu anda sipariş bekleme zamanı değil, yeni şeyleri üretmemizin zamanı. İnovasyon çağının olgunlaştığı noktadayız, herkesin işinde inovasyona bakması lazım. Aynı kutuyu onlarca yıl bastığımız gibi basmaya devam etmeyi düşünüyorsak, bu hiçbirimizi doğru bir yere götürmeyecek.
TİM çatısı altında sosyolog, ekonomist uzmanlarla, Z kuşağını anlamaya yardımcı olacak üniversitelerle çalışıyor musunuz?
Üniversitelerle çok yakın ilişkimiz var çünkü tüm kaynağımız oradan geliyor. Yeni çalışan arkadaşlarımız da buradan gelecek. Bunu anlayarak tam hayata geçirebilmemiz çok önemli. TİM zaten kendi içinde çok başarılı bir çatı, başarılı çalışmaları var ama TİM bunu genelde yapar, şirketlerin bunu kendi içlerinde anlamaları, farklılaştırmaları lazım. Her şirketin kendine özel bir ürünü var; o işin beş yıl içerisinde nereye gideceğini anlaması lazım. Bu çok daha önemli. 1900’den itibaren değişimin hızı her on yılda çok büyük değişiklik kaydetmedi; oysa 2000’den itibaren çok daha hızlı, dikey bir eğriyle gösterilebilecek bir değişim yaşanıyor. Pazar değişiyor, müşteri algısı çok hızlı değişiyor; her firma kendi portföyüne göre bu değişimi yakalamaya çalışacaktır. TİM tabii çok iyi çalışmalar yapmaya çalışıyor. Şirketler kendi ürettikleri ürün gamını daha iyi üretmek durumundalar diyebilirim.
KASAD’ın bundan sonra yapacağı toplantılar bu yönde mi olacak?
Zaten KASAD toplantılarına başlarken her toplantıda farklı bir konuya dikkati çekiyorum. En büyük hata fabrikanızda kalıp orada yaptıklarınızla başarılı olacağınızı düşünmeniz. Bu mantıklı görünebilir ama dışarıdaki gelişmeleri iyi anlamazsanız, hiçbir anlamı yok. Şu anda dışarıda olmak çok daha önemli.
Sadece ucuz fiyat vererek ihracat mümkün değil
İhracata dönük çalışmalarını yeni başlatanlar için mesleğinizle ilgili neler önerirsiniz?
Her kriz bir fırsattır. Her kriz sorunlar getirirken fırsatlar da sunar. Yeni gelenlerin bir avantajı var: Biz eskiler ‘işletme körlüğü’ deriz, onlarda bu olmayacak. Belki bizim göremediğimiz değişimleri daha hızlı görebilirler. Değişimi iyi anlamak lazım. Geçmişe bakarak geleceği anlamak mümkün değil. Geçmişten tabii ki yararlanacağız ama geçmişteki bilgilerle ileri gitmek mümkün değil. Yeni arkadaşlara tavsiyem, öncelikle adım adım gitsinler. İhracat dediğiniz zaman, aynı dili konuşmadığınız, aynı özelliklere sahip olmadığınız bir ülkedeki bir adamın, yarım saat ötedeki firmayı değil, sizi tercih etmesini istiyorsunuz. Bu sadece fiyatla olmaz. İşin sonunda bu tabii ki olacak ama her şeyden önce karşıdaki müşteriye güven verecekseniz, kalite verecekseniz, hizmet vereceksiniz. Tüm bunları yaptıktan sonra da rakibinizden hesaplı fiyat vereceksiniz. “Ucuz fiyat veririm, ihracat yaparım” diye bir şey yok. Müşteriler bir tedarik zinciri yönetimi de istiyorlar. İki palet mal da alabilmeli, on palet de alabilmeli, istediğinde üç konteyner de alabilmeli. Hep bir konteyner çalışılabilecek işler de vardır ama daha niş pazarlar için bir tedarik zinciriniz de olmalı. Bu yeni sistemlere, yazılımlara yatırım yapmak lazım. Bunlar olmadan ihracat mümkün değil.
KASAD toplantıları devam edecek mi?
Online olarak başladık zaten. Yaz geçtikten sonra, Eylül’de her şey düzelirse yüz yüze, olmazsa yine online olarak devam ederiz.