İhracata yönelmeyi düşünen firmalar için “Basılı ürünlerde ihracat prosedürü ve pratiği” başlıklı dosya konumuz için KASAD Yönetim Kurulu Başkanı Alican Duran sorularımızı yanıtladı.
İhracatçı olmak isteyen bir matbaa nasıl bir yol izlemeli? Nereden başlamalı, neler yapmalı?
İhracatçı olmak isteyen matbaalar için şu an İstanbul İhracatçılar Birliği yeni bir eğitim başlattı. Fark ettik ki küçük şirketlerden bazıları prosedürlerden korktukları için gidip nakliye şirketlerine bile bu işleri yaptırıyor. Yani ürünü veriyor nakliye şirketi ihracatı yapıyor. Buradaki tek konu prosedürlerin göz korkutması. Aslında prosedürler korkutucu şeyler değil, bunun korkutucu olmadığını anlatabilmek için ihracata niyetlenmiş bir şirketin temel olarak neler yapması gerektiğini anlatan eğitimler açtık. Hedefimiz 2023 için çok ciddi artış bekleniyor ihracatta, başka yolumuz da yok. İhracat yapmak isteyip ne yapacağını bilmeyen şirketlerimiz için İhracatçılar Birlikleri’nin Genel Sekreterlikleri şu anda kullanma kılavuzu olarak kullanabilecekleri yerler.
İhracatçı bir matbaanın mutlaka uyması gereken kriterler nelerdir (Kalite, iş ahlakı, mevzuat, terminler vb.)?
Özellikle kendi sektörümüzde üretilen ürünlerin hepsi Avrupalının, Amerikalıların ve diğer ülkelerin kendi ülkelerinde ulaşabildikleri ürünler. Bizim ihracat yapabilmemiz için fiyatımızın iyi olması gerekiyor ama bu tek başına yeterli değil. Dolayısıyla kaliteyi tutturmak, sürekliliği ve servis hizmetini çok iyi yapabilmek çok çok önemli. Bunlar olmadan, fiyat odaklı bir ihracat stratejisi çökmeye mecburdur. Sattığımız iş teknoloji olmadığı için ve müşterilerin kendi ülkesinde bulabileceği ürünler olduğu için buraya katma değerli bir paket sunuyor olmamız lazım. Fiyat, servis, kalite, inovasyon gibi etmenlerden oluşan bir paket müşteriye sunarsak uzun soluklu, sağlıklı ve büyüyebilecek bir ihracat modeli oluşturabilir şirketlerimiz.
İhracat yapmak ve yurt dışında yeni pazarlar bulmak için en etkili ve uygun maliyetli yöntemler nelerdir?
İhracat yapmak, söylemesi kolay yapması kolay bir iş değil. Pazar bulmak, sıfırdan gelmek hiç kolay değil. Ama tabii ki belli başlı kriterler var, özellikle yeni başlayanlar için tavsiye edebileceğim İhracatçılar Birlikleri’nin yaptığı büyük fuarlar var. Milli Katılım Desteği adında %50 hatta %70’e varan tüm giderlerin Ekonomi Bakanlığı’nca karşılandığı fuarlar. Bu fuarlar zaten İhracatçılar Birlikleri tarafından bir sürü filtreden geçirilip yapıldığı için başarı şansı yüksek fuarlar. Özellikle buralara katılmaları lazım. Burada hedefledikleri pazar neyse pazarı tanımaları, orada müşteriye dokunmaları gerekiyor. İkinci olarak artık dünya gerçekten çok hızlı bir şekilde internet üzerinden ticaret yoluna gidiyor. Kendini doğru anlatabilen, müşterilerine doğru mesajı veren şirketlerimiz internetten fayda sağlayacaktır. Linkedin gibi sosyal medya kanallarını da kullanabilirler. İnsanlar buradan bakıyorlar ve kendilerine lazım olan ürünleri konvansiyonel yöntemler dışında temin etme yollarını arıyorlar. Fuarlar da hala geçerliliğini koruyor, hala en geçerli yöntem. Hali hazırda iki tane de URGE projemiz var, Uluslararası Rekabet Geliştirme Projeleri. Bunlar %70’e yakın devlet destekli, aynı tarz ürünler yapıp aynı tarz müşteriye odaklanan gruplar. Karton Ambalaj ve Karton Türk, ticari baskı tarafında da Print İstanbul isimli UrGe projemiz var. Tamamen pazarlama odaklı ekipler.
Dış pazarda matbaaları bekleyen en önemli handikaplar nelerdir?
Dış pazarda matbaaları bekleyen en büyük handikap, otomasyon. Özellikle gelişmiş ülkelerde otomasyona yatırım git gide artıyor dolayısıyla az prosesten geçen üretim segmentlerinin otomasyon hızlandığı ve el işçiliği azaldığı için rekabet şansı azalıyor. Türkiye’nin en büyük ihracat gücü aslında işçilik. İşçiliğin düşük olması bize avantaj sağlıyor ama sadece basılıp kesilen bir üründe otomasyon çok iyi yapıldığı için ne yazık ki bizim fiyatlarımız çok cazip değil. Ne kadar prosesi işin içine sokarsanız ne kadar katma değer katılırsa avantajımız artıyor. Standart ürünler değil, standardı bozan ürünlerde bizim şansımız var. Avrupa’da devler standart ürünlerde performans, verimlilik gibi işleri çok iyi yönetiyorlar. O yüzden herkes kendi sektöründe daha katma değerli daha inovatif ürünlere yönelmeli. Çünkü buradaki cazibe hala duruyor.
Bir ikinci dezavantaj, dünyada sürdürülebilirlikle alakalı olarak uzak mesafelerden almamak söz konusu. Carbon Footprint hikayesi günden güne büyük şirketlerin özellikle stratejik planlamalarına giriyor. Dolayısıyla herkes için satın alacakları ürünleri yakın çevrelerinden alabilmek tercih meselesi olacak. Bu ihracatçı ülkeler için iyi bir haber değil. Ama bunun ne kadar ve nasıl olacağını hep beraber göreceğiz. Bu noktada avantajlı durumlar da olacaktır. Çin’den almak yerine Türkiye’den almak Carbon Footprint’ini çok azaltmış olacak. Türkiye’nin en büyük pazarı hala Avrupa. Avrupa, Çin’den de mal alıyor, Çin’den alacağına Türkiye’den alması çok önemli. Bu izleyip göreceğimiz bir konu. Yaptırdığımız bir çalışma var, çok yeni, Türkiye’nin kâğıt ve karton ambalaj müşterilerinin perimetre hedefi 2200 km. Biz bu çapta çok etkiliyiz. Bunun dışına çıkmak bizim için sıkıntılı olabiliyor. Mutlaka daha uzakta müşteriler var ama Türkiye’nin ihracatta kuvvetli olduğu bu çaptaki mesafeler.
STK’ların bu alandaki rolleri ve katkıları hakkında ne düşünüyorsunuz?
STK’lar bu iş için çok önemli. Farkındalık yaratıyorlar ve gerçekten üyelerine yardımcı oluyorlar. Biz özellikle KASAD tarafında konuyu çok önemseyerek konuşuyoruz. Keza ASD, BASEV, İstanbul İhracatçılar Birliği… bunların hepsi gayet fonksiyonel. Özellikle ihracat yapmaya niyetli arkadaşlarımıza kol kanat gerip kazandırmaya çalışıyoruz. Her sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de ihracat kaçınılmaz bir ihtiyaç. Ambalajda yaşamak isteyen bir firma en az %30 ihracat yapmak zorundadır.