Ziraat Gurup Matbaacılık, günde iki vardiya çalışıyor ve kaliteli üretimi sürekli kılarak oluşturduğu sadık bir müşteri profiline hitap ediyor. Halen Türkiye’nin içinde bulunduğu olağanüstü koşullar aşıldığında üçüncü çok renkli makine yatırımı ve üç vardiyaya geçiş planlanıyor.
(Ankara) Ziraat Gurup Matbaacılık A.Ş.’ nin geçmişi, 1970’li yılların başlarında Ziraat Bankası tarafından kendi matbuu evraklarının basımı için kurulan matbaa bölümüne dayanıyor. 2001 yılında, ekonomik krizi de fırsat bilerek matbaa bölümünün kapatılması gündeme gelince, çalışanlar tazminatlarını da ortaya koyarak bir ortaklık oluşturdular ve satışa çıkarılan makinelere talip oldular. Sonunda en iyi teklifi vererek, 8 Ağustos 2001 tarihinde matbaayı devraldılar.
Matbaada bilfiil çalışan Yönetim Kurulu beş kişiden oluşuyor: Şaban Yıldırım (Başkan), Baki Turan (Başkan Yardımcısı), Serdar Aldoğan, Selçuk Kuruosman, Gültekin Samur (Üye).
Geçtiğimiz Ağustos ayında 15. yılını geride bırakan Ziraat Gurup Matbaacılık A.Ş’ nin., çok ortaklı, üstelik Yönetim Kurulu üyeleri dahil ortakları bilfiil makine başında çalışan tek örnek işletme olarak sektörde özel bir yeri var. Kaliteli baskısı da, ortaklığın sürdürülebilmiş olmasının yanında, matbaanın artı hanesine yazılabilir. Kuşkusuz bunda, matbaacılık tarihimizde çok özel bir yeri olan Türk Tarih Kurumu Basımevi’nden gelmiş olan Genel Müdür Yaman Kayaöz’ün de önemli katkısı var.
Meslek hayatına çırak olarak 1970 yılında başlamış olan Kayaöz, Matbaa Haber’in sorularını yanıtladı.
Ziraat Gurup Matbaacılık, çok ortaklı bir şirket ve ortakları aynı zamanda çalışanı olan bir matbaa olarak bir istisna. Bunda sektörde bir okul olarak bilinen Türk Tarih Kurumu Matbaası geçmişinizin de payı olduğunu düşünüyoruz. Siz bu başarıyı hangi ilkelere dayandırıyorsunuz?
Bildiğiniz gibi matbaayı çalışan personel devralmıştı. Ben şirkete sonradan katıldım. Yönetim Kurulu Başkanı önceden var olan samimiyetimize dayanarak, matbaayı yönetmemi istedi ve beni adeta zorlayarak buraya getirdi. Amaç, üç beş yıl yürütebilmek, istihdam sağlamak, bu arada personelin emeklilik haklarını kazanmaları için zaman kazanmaktı. Bugün 16. yılımıza girdik.
Kurumsal bir firma değiliz ama sizin söylediğiniz gibi Türk Tarih Kurumu Matbaası’nın bir ekol olması, oradaki disiplinin ve prensiplerin burada da uygulanmasını beraberinde getirdi. İş disiplini işin devamlılığını sağlıyor. Bu da müşteri devamlılığını ve sürekli iş akışını beraberinde getiriyor. Müşteri potansiyelimiz artınca 2015’in başlarında ikinci bir dört renk baskı makinesi, ikinci el bir Roland 700 aldık. Son zamanlarda ülkemizde meydana gelen olaylar sonucundan işler bir anda kesildi ama bunun süreklilik arz etmemesini diliyoruz. İşler rayına oturduğu takdirde bu makinelerimizin de yetersiz kalacağını görebiliyoruz.
Türk Tarih Kurumu Matbaası’nda 27 yıllık bir çalışma sürem vardı. Ondan sonra da neredeyse 18 – 20 yıl oldu. Artık bırakmak istiyorum ama yönetim bırakmıyor. Eşime ve kendime de zaman ayırmak için çalışma hayatımı noktalamak istiyorum. Bu bir bayrak yarışıdır ve bayrağı benden sonraki arkadaşlara devretme zamanı. İnşallah aynı şekilde devam edeceklerdir.
Sizden sonra yerinizi alacak yönetici ekip var mı?
Ekip var ama yine de başlangıçta bir takılma devresi olacaktır ama sonunda yine koşmaya başlanacaktır.
Dışarıya iş veriyor musunuz?
Henüz baskı işi vermedik ama makinelerimiz arızalandığında dışarıya mücellit işi verebiliyoruz.
Bu süreçte dışarıdan ortak aldınız mı?
Başlangıçta ortak alınmaması prensibi vardı, emekli olanların hisselerini matbaa devralıyordu ama son üç yılda emekli olup hisselerini devretmek isteyenlerin sayısı artınca, bu matbaaya külfet olmaya başladı. Bu yüzden son üç senedir dışarıya hisse verilmeye başlandı.
Türkiye’de genellikle aile şirketleri dahil ortaklı işletmelerin de uzun soluklu olmadığı, ortaklıklarda, birleşmelerde sorunlar yaşandığını görüyoruz. Ziraat Gurup Matbaacılık bunu nasıl başardı?
Türkiye’de kardeşlerin bile ortaklığı sürdüremedikleri bir dönemde, şirket başlangıçta 75 ortakla kuruldu. Zamanla, biraz önce söylediğim gibi ayrılan, emekli olan ortakların hisselerini şirket devr aldı ve ortak sayısı önce 52’ye, en son 27’ye düştü. Hisse devralma nedeniyle son yıllarda matbaa borca girmeye başlayınca, dışarıya da hisse vermeye başladık ve dışarıdan da 10-11 ortağımız bulunmaktadır.
Yeri geldiğinde müşteriye bazı taahhütlerimiz oluyor. Çalışma zarureti konusunda zaman zaman patron olmanın direnciyle bazı arkadaşların işi biraz umursamama durumu olabiliyor. Ama ay sonunda maaş dağıtabilmek için belli bir disiplin içinde çalışılması gerekiyor. Bunlar aşılmayacak sorunlar değil ve neticede matbaanın sahibi onlar.
Pratikte bu disiplini ve işlerin düzgün yürümesini sağlamak için, iş süreçlerine nasıl müdahalelerde bulunuluyor?
Sistem şu şekilde yürüyor: Seçilen yönetim, işletmede görev alıyor. Türkiye’de belki de ilk bu. Başka bir şirkette, genel müdür pozisyonundaki birinin yönetim kurulu başkanını, “Şu iş yapılacak” diye yönlendirmesi beklenemez. Burada günlük program ortaya konuyor ve Yönetim Kurulu Üyesi, ortak personel dahil, herkes üzerine düşeni yapıyor. Ama günün sonunda, Yönetim Kurulu da patron koltuğuna geçebiliyor ve Genel Müdür’e belirli konuların nedenini sorabiliyor.
Günlük program gereğince, dışarıdaki hizmetlerin akışını sağladıktan sonra matbaaya geldiğimde, gerektiğinde baskı kontrolünü de, üretimin gidişatını, teslimatların kontrolünü de yapıyorum. Bu görevi yönetimde yer alan arkadaşlarım da yaptıkları için işler belli bir düzende yürümeye devam ediyor. Bu düzen bir kurgu ile değil; bir oluşumla meydana geldi ve o çizgide devam ediyor. Bir sorun çıktığında anında çözüm bulabiliyoruz. Bazen gecikmeler olsa da bir B planımız mutlaka oluyor. Bütün bunlar, tecrübelere dayanarak devam ediyor.
“Birikimimiz yok. Makine almak istediğimizde leasing ile almak zorundayız”
Ziraat Bankası’nın işlerini de yapıyorsunuz ama dışarıdan da hatırı sayılır işleriniz, dergiler vs. var. Bankanın işi toplam işinizin ne kadarını oluşturuyor?
Ziraat’in işlerini yıllık sözleşmeyle alıyoruz ama bu artık toplam işimizin % 20’sine dahi tekabül etmiyor. Matbaa ilk kurulduğunda bankanın çok ciddi miktarda işleri vardı ama zamanla bilgisayara aktarılan işlerle bağlantılı olarak basılan dokümanlar azaldı, baskı sayıları düştü, evrak çeşitleri düştü. Bankanın işleri, kâra bağlı olarak kiramızı, suyumuzu, elektriğimizi, doğalgazımızı, yemek paramızı, yol paramızı karşılayabilecek nitelikte bir gelir sağlıyor. Piyasadan benim çok ciddi bir müşteri portföyüm var; onların işleriyle rahat ediyoruz. Ama ekip olarak çok profesyonel olmadığımız için bu kişisel gayretlerle oluyor. Bir birikimimiz yok. Bir makine almamız gerektiğinde bunu leasing gibi taksitle almak zorunda kalıyoruz ve bu bize çok ciddi bir yatırım olarak gözüküyor. Böyle olunca o yatırımın kıymetini çok daha iyi biliyoruz.
Dışarıda ciddi bir müşteri potansiyelimiz var. Ama bunlardan bir ikisinde aksama olursa ekonomik krize gireriz korkusuyla yeni çevreler, yeni oluşumlar peşinde koşuyoruz. Piyasada makine enflasyonu var. Merdiven altı matbaalar da dört renk makine getirmeye başlıyor. Bırakın işçi parasını, sadece elektrik parasını kurtarmak düşüncesinde olununca da ciddi bir rekabet ortamı oluşuyor. Bireysel müşterilerimiz olmasa böyle bir kuruluşu herhalde o dişlilerin arasına sokarak ezerdik.
Kaliteye de önem veriyoruz. Ziraat Bankası ile çalıştığımız için, bankanın bazı istekleri var ve bunları yerine getirmek durumunda olduğumuzdan, zaten böyle yükümlülükleri olmayan matbaalarla rekabet edemiyoruz. Banka; kendi adına halel getirecek işlemlerden kaçınmamızı istiyor: “Sigortasız, kayıt dışı işçi çalıştırmayın, icra gelmesin, bankanın adını kirletecek her türlü olaydan kaçının” diyor. Kayıt dışı personel çalıştırmıyorsunuz, vergi, prim borcunuz olmuyor; ihaleye girerken tüm kayıtlarımız düzenli oluyor. Bu zorunluluklarla piyasa ile rekabet etmek zorunda kalıyoruz.
Bir yandan da bankalar gibi kurumsal müşteriler de, her yükümlülüğünü yerine getirmeyen firmalara iş vermiyorlar ve bu durumda siz avantajlı oluyorsunuz, diyebilir miyiz?
Burada işin kalitesi de ön plana çıkıyor. Örneğin bir seyahat firmasının otobüslerinde yolcularına sunduğu dergisi tavsiye üzerine bize geldi. Baskımız beğenildi. Portföyümüzde kalması adına belirli indirim de sağlıyoruz. Baskımız beğenildiği için bu iş dört yıldır devam ediyor. Sendikalar tarafından da kendi yayınları ve diğer baskıları için kalitemizin yanında işçi kuruluşu olduğumuz için tercih ediliyoruz.
Kalıp bölümünde geleneksel kalıp ekipmanınız var; dışarıdan hizmet alıyor musunuz?
Daha önce Maliye Bakanlığı ile çok işimiz oluyordu; zamanla onların işleri de azaldı. Maliye’nin işlerinin arşivi vardı. İş geldikçe, arşivden kalıplarını alıyor, kullanıyorduk. İşler azalınca CtP’ye geçtik, dışarıdan hizmet alıyoruz. CtP kalıbının da baskı kalitemizde etkisi büyük oldu.
Dışarıdan, yani ortak olmayan çalışanınız var mı?
Toplam çalışan sayımız, ortaklar dahil 48 kişi. Bu sayıyı burada tutmaya çalışıyoruz; çünkü 50’yi geçince şirket olarak ilave bazı yükümlülükleriniz devreye giriyor. Çalışanların 27’si ortak, 10’ de dışarıda ortak var; 11 kadar da, ben ve sekreterimiz dahil, dışarıdan çalışanımız var. Aslında işin sürükleyicisi de, biraz bu çalışanlar oluyor.
Kaç vardiya çalışıyorsunuz?
Şu anda iki vardiya ama benim planım üç vardiya. İşler düzelirse üçüncü bir makine şart olacak ve o zaman üç vardiyaya geçebiliriz. Düzenli dergilerini bastığımız bazı özel veya resmi kurumlar ile çalışıyoruz; dergiler bazen öyle bir takvimde geliyor ki, arka arkaya basılıp yetiştirilmeleri gerekiyor ve ilave bir vardiya koymak durumunda kalıyoruz. Ya da bir kanun değişiyor ve bankanın basılması, güncellenmesi gereken evrakları oluyor. Bankanın işlerini her işin önüne almak zorunda kalıyoruz.
Emekli olurken, hem yerinizi alacak olanlara, hem de diğer matbaa işletmecilerine neler tavsiye etmek istersiniz? Bir matbaa yöneticisinin ‘olmazsa olmaz’ ilkeleri neler olmalı?
Öncelikle piyasayı ve sektörün detaylarını çok iyi bilmeniz gerekiyor. İş programı, iş akışı ve uygulama konusundaki tavrınız biraz otoriter olacak. Müşteri diyaloğu da çok önemli. Ben emekli olduğumda bunu yürütebilecek iki arkadaşım var. Bu işi yapacak olanların matbaa bilgisinin olması da şart. İki arkadaşıma da o açıdan güveniyorum.
Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlar işlerinin ehli kişiler. Yönetim Kuruluna herhangi bir şahıs seçilmiyor; muhasebeden sorumlu, işletmeden sorumlu, piyasadan sorumlu, teknik işlerden (Makine aksamı) yönetim kurulu üyeleri olarak geliyorlar; bu işi kim yapabilecek sorusu gözetilerek, her biri hangi işlerde başarılıysa, ona göre seçiliyorlar.
En çok severek yaptığınız işlerden aklınızda kalanlar nelerdi?
Yıl 1970, Türk Tarih Kurumu Basımevi’ne çırak olarak girdim, 2017 yılında da çalışma yaşamımı noktalamak istiyorum.
Türk Tarih Kurumu Basımevi’ni belirli bir çizgide bıraktım. Hâlâ konuşulur. Sonra özel sektöre geçtim ve İstanbul’da Atılım-Tarsa da İmalat Müdürü olarak çalıştım. Daha sonra Vakıf Sistem’in kuruluşuna katıldım. Vakıf Sistem’de; toz tutmaması ve bobin yıpranmalarını önlemek amacıyla yerlerin epoksit kaplanmasını unutmam mümkün değil. Daha sonra Kılıçaslan Matbaacılık’ta görev aldım. Ve son olarak ta 16 seneye yaklaşıyor Ziraat Gurup’tayım Belki benim emsallerim benden daha fazla maaş alıyor olabilirler. Ama burada benim için manevi bir unsur var. Burada 50’ye yakın çalışanın ve dörder kişiden hesaplasak aileleriyle birlikte 200 kişinin geçimine katkıda bulunmanın huzurunu hiçbir şeye değişmem.