Mehmet Ali Uzun; “Bu coğrafyada, bu sektörde para kazanamıyoruz. Bunu sadece kendi adıma söylemiyorum. Çünkü buradan Etiyopya’ya veya Afrika ülkelerine tekstil fabrikalarını taşıyamayanlar kalkınmada öncelikli illere, örneğin Osmaniye’ye taşıdılar. Bu firmalar hayatımızdan çıktıkça bize bir şey kalmıyor.”
Yeni Koza Matbaacılık Adana’nın ilk sekiz renk Roland 300 tabaka ofset baskı makinesine sahip, önde gelen matbaalarından biri. Yeni Koza’nın beş kardeş ortağı var. Hepsinin adı M ile başlıyor ve karvititlerindeki M5 markası bunu temsil ediyor. Sorularımızı Mehmet Ali Uzun yanıtladı.
Yeni Koza’nın hikayesi nasıl başladı? Kısaca bundan bahseder misiniz?
Biz bu işi ikinci nesil olarak yapıyoruz. Önce babam ve amcam 1974 yılında Adana’da bu işe başlamışlar. Sonra bir amcam daha katılmış, sonra biri ayrılmış. 2002 yılında babamı amcamdan ayırdım. İşler sarpa sarıyordu, altı ay boyunca biz zarar ediyoruz diyordum ama babama, amcama ve onun çocuklarına bunu anlatamadım. Altı ay boyunca para kazanmıyoruz diyordum ama işin boyutlarını tümüyle görememişim. Ne zaman ayrılmak için borç – alacak masaya döküldü, o zaman batık olduğumuz ortaya çıktı. 2003 yılında kardeşlerimle birlikte bu şirketi kurduk.
O tarihte matbaadaydınız değil mi?
Ben ortaokul 1’den okulu terk ettim. Babam beni zorla matbaaya almıştı. 2003’te babam da bizimle geldi. Metro marketin karşısında kiralık 135 metre kare bir yerde matbaayı kurduk. Babam daha sonra hisselerini bize devretti. Teknik öğretmen kardeşimi askerden sonra burada çalışması için davet ettim. Bir kızkardeşim tekstil mühendisi. O da iki yıldır burada. Çünkü iş büyüyor, borçları, alacakları takip ediyor. Matbaa iki üç kişiyle yürüyecek iş değil. Üretim süreci çok zor.
Matbaayı kurduğumuzda bir 32 x 46 GTO’muz, bir küçük kazanlı makinemiz ve bir sürekli form makinemiz vardı. Form işi kendiliğinden çıktı hayatımızdan.
Ama adınızda var…
Maalesef var. Soran olduğunda fatura fiş basmadığımızı söylüyoruz ama basıyoruz, anlaşmalı matbaayız. Biz o işte büyüyemedik. Gerek prosedürü, gerek kârsızlık yüzünden. Kârsızlık Çukurova’nın kaderi sanıyorum. Biz burada 1000 faturayı müşteriye 200 liradan verirken, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, hatta Batman’da 400 – 500 liraya satıyorlar. Ben bu işi bu yüzden hiç sevmedim. O işte de büyümedik. Üç nüsha boş form kağıdı 100 lira, biz baskı yapıyoruz, Maliye damgasını vurduruyoruz, müşteriye götürüp teslim ediyoruz, bilgi formunu imzalatıyoruz, 200 lira… Adana’da tek bir firma form işini büyüttü.
Çok renkli makinelere geçiş nasıl oldu?
Önce bir Roland 202 aldık; sonra yanına bir Roland 202 daha aldık. Birinde mavi, magentayı, diğerinde sarı ve siyahı basıyorduk. Baktık ki iki adet iki renk bir dört renk etmiyor; o iki makineyi satıp bir 50 x 70 5 renk Roland 300 aldık. Sonra 2011 yılında bugün bulunduğumuz binayı aldık ve 2011’de buraya geldik.
Bulunduğunuz sitenin 2011’den bu yana alt yapısı tamamlanmamış görünüyor… Buna ne diyorsunuz?
Bu sanayi sitelerinin değil, Anadolu’nun kaderi. Belediye geliyor ve çatır çatır tüm vergileri alıyor. Bir asfalt için kimlere dert yanmadık… Sadece yol, elektrik, su istiyoruz. Bunları sağlayın, istihdam yaratalım. Burada ihracat da yapıyoruz. Bunlara rağmen yolumuz yok. Dün saat 13.00 sıralarında elektriğimiz kesildi, akşam geldi. Elektrik kesilince üretim yok, internet yok, bilgisayarlar çalışmıyor. Üstelik burası sanayi bölgesi ruhsatlı. Enerjiyi kestiniz mi buradan hiçbir iş çıkmaz.
2012 yılında beş renk SM 52 aldık. 2013 yılında dört renk 70 x 100 baskı makinesi aldık. 2013 – 14 arasında Çukurova’ya 5 adet 70 x 100 çok renk ofset baskı makinesi geldi. Blokta enerji yetmeyince karşı bloktan iki dükkan aldık. Sanayi sitesinin en büyük elektrik müşterisi biziz. Sanayide 250 metre kare dükkana 15 kW elektrik veriyorlar. Bu güçle matbaada hiçbir makine çalışmaz. Tek bir baskı makinesi 100 kw elektrik ister. Bunun yanında başka makineler de var. Yol bu işin bir yanı. Toplantılarda istihdam ile ilgili sözler veriliyor. Ben Sanayi Odası üyesiyim, Ticaret Odası’nda Meclis üyesiyim. Başkanlar sözler veriyorlar ama biz elimizdekini tutamıyoruz. Son üç yıldır kimse üç yıl önce aldığı makinelerin yanına yeni makine koymuş değil. Aksine olanı satıyorlar. Ben de 70 x 100 makine gerekli miydi diye kendime soruyorum. Bu sanayi sitesinin bir süre yöneticiliğini yaptım. O günlerde Matbaacılar Odası’nın matbaacılar sitesi yapma planları vardı. Bu siteye gelmelerini teklif ettim. Arkada bir bloğu matbaacılar sitesi yapabilirdik. Bir blokta 34 adet 250 metre kare işyeri var. O takdirde iş bölümü de yapılabilir ve bu kadar çok makineye ihtiyaç kalmazdı. Gelip baktılar, ‘Hem vasat, hem uzak hem de pahalı’ dediler. Üç yıl geçti ve hiçbiri gelmedi. Üç dört matbaayı bir araya getiremedik. Bunu yapabilseydik, örneğin 70 x 100 makine alanların hepsinde CtP var. Bu kadar çok makinenin hayatımıza girmesine gerek kalmazdı, paramız cebimizde kalırdı. İş birliği olurdu. Bu yönden eksik kaldık ve bunun cezasını çekiyoruz.
Çukurova’da bir matbaada her şey olmak zorunda. Hiçbir işimde büyük paralar kazanmıyorum. Bir müşterim başkasına gittiğinde kimseye bir şey söylemiyorum. Üç ay sonra, altı ay sonra müşteri zaten geri dönüyor. Bir müşteri kaçırmak bu coğrafyada her zaman büyük bir endişe kaynağı…
Bu her yerde endişe kaynağı değil mi?
Benim öyle bir endişem yok. Çünkü rayiç bedel üzerinden çalışıyorum, on liraya üretip otuz liraya satmıyorum. Çok para kazananların endişe duymalarını haklı buluyorum. Çukurova’da insanlar işlerini Ankara’ya, İstanbul’a, İzmir’e gönderiyorlar. Bize getirmiyorlar. İşlerini görmeyelim diye böyle yapıyorlar. Biz burada üç kardeşiz, hiçbirimizin dışarıda yeni müşteri kovalamaya vaktimiz yok. Elimizdeki işimiz bize yetiyor.
70 x 100 makineden sonra neler yaptınız?
Bir Kodak Trendsetter CtP ve kutu yapıştırma ve şekilli kesim makinesi aldık. Bunları 70 x 100’ün arkasından aldık. Piyasa ya da makine bize bir seçim yaptırsın, ambalaja ya da başka işe yönlendirsin istedik. Ama istediğimiz sonucu alamadık. Ya yeterince yatırım yapamadık ya da yeterince çalışmadık. Belki yaldız, dispersiyon lak, otomatik selofan, asetatlı pencere makinesi vb. gerekiyordu. Yerimiz de yetmiyordu. Makine zaten 250 metre kare yer kaplıyor; 500 metre kare yetmedi. İhracat yaptığımız Suriye ve Irak’a ihracatımız 2016 ve 2017’de kesildi. Azımsanmayacak işler yapıyorduk. İki ülke ciromuzun rahatlıkla % 30’unu oluşturuyordu. Artık Irak’tan İstanbul’a direk uçuşlar var. Müşteriler kamyon yerine parsiyel yük de yapabiliyorlar. İSTOÇ’ta arkadaşım var, Azerbaycan’dan, Orta Doğu’dan insanlar geliyorlar ve orada birkaç işyerinden birer palet mal alarak bir konteyner doldurup gidiyorlar. Mal aldıkları yerlerin hepsi yürüyüş mesafesinde.
İhracatçıların kümelenmeleri de çok önemli. BASEV Kongresi’nde Printistanbul sunumunu izledim. Hayran kaldım. BASEV ile daha çok dirsek temasım olsun diye Mütevelli Heyet üyesi oldum.
Bütün mevzu, siz ne kadar insan bir araya gelebiliyorsunuz? Ne iş çıkarabiliyorsunuz? Kime ulaşabiliyorsunuz? Biz burada iki matbaacı bir araya gelemiyoruz. Fuarlarda, toplantılarda ya da Ticaret Odası toplantılarında birbirimizi görüyoruz.
2008 – 2009 yıllarında iki büyük müşterim vardı. Ciromuzun yaklaşık % 60’ını oluşturuyorlardı. Biri şirketini batırdı, diğeri iş vermeyi bıraktı. O sıralarda kur krizi de vardı. Mal alırken kur farkıyla alıyorduk. İki müşteriyi kaybettiğimizde bir ayda sadece 50 – 60 bin lira kur farkı ödedim. Bir doğrudan borçlanma sistemi (DBS) vardı. Tedarikçi mal aldığınızda faturanın bir nüshasını bankaya gönderiyor ve parasını bankadan alıyordu. Önce DBS’den çıktım. Dövizle borçlanmaktan çıktım. Şu anda 1 dolar, 1 avro döviz borcum yok. Çünkü yılın sonunda döviz % 30 arttı, biz % 30 eridik.
Bugün Çukurova özelindeki pasta ne durumda ve siz bunun neresindesiniz?
Bu zor bir soru. Referandumdan başabaş bir sonuç çıktı. Bizi yöneten insanlar yarın öbür gün nasıl kararlar alacaklar bilemiyoruz. Ama şu an Çukurova’da okulların kapalı olduğu zamanlar ve Ramazan ayları iş ağır gidiyor. Biz o durgunluğu referandumdan önce yaşadık. Hayat durdu. Yarın öbür günü bana ne olur dediğinizde buna cevap vermek zor. Belirsizlik devam ediyor. Bu yılı çıkarabiliriz, belki öbür yılı da çıkarabiliriz ama bu işin üzerine bir yatırım yapar mısınız, istihdam sağlar mısınız diye sorarsanız, belki sağlayamayabiliriz. Çünkü şu an bu ülkede, bu coğrafyada, bu sektörde para kazanamıyoruz. Bunu sadece kendi adıma söylemiyorum. Çünkü buradan Etiyopya’ya veya Afrika ülkelerine tekstil fabrikalarını taşıyamayanlar kalkınmada öncelikli illere, örneğin Osmaniye’ye taşıdılar. Bu firmalar hayatımızdan çıktıkça bize bir şey kalmıyor. Birkaç yıl öncesine kadar işsizlikte birinci sıradaydık, birinciliği Siirt’e kaptırdık. Karamsar bir tablo çizmek istemiyorum ama Ankara’da ve İstanbul’da yatırım yapanlara imreniyorum. Bu enerjiyi herkese yaymak lazım. Bunu yaymak için ne yapmak lazım sorusuna cevap vermek beni aşıyor.
Yatırım yapmıyorum çünkü iki vardiyayı doldurmak lazım. Tek vardiyanın yarısı zaten vakit kaybı.
Sekiz renk makineyi ne zaman aldınız? Neden 50 x 70 sekiz renk?
Beş renk makineyi Batman’a sattım ve geçen sene 50 x 70 sekiz renk Roland 300 aldım. 70 x 100 ofset bizi korkuttu. O makineye kadar hiç tonla mürekkep, varille alkol, varille solvent almamıştık! Bunların hepsi hayatımıza büyük ambalajlarla girdi. Buna karşın para kasamıza büyük tutarlarda girmedi. Biz 70 x 100’den para kazanamadık. Doğrusu, bu coğrafya para kazanamadı.
Sekiz renk makinede ne basıyorsunuz?
İnce gramajlar basıyoruz. Makine 170 grama kadar 4 + 4 baskı yapabiliyor. Daha pratik, daha kolay. Aslında 70 x 100 ofseti de kullanıyoruz. Onda hiç 50 x 70 kağıt basmadık; 70 x 100, 64 x 90 veya 57 x 82 bastık. Sekiz renkte ise kalın gramajlı iş basmak handikap. O yüzden iş hangi makineye uygunsa o makinede basıyoruz; örneğin 35 x 50 makinemiz 350 grama kadar baskı yapabiliyor ve onda kapakları, hızlı işlerimizi basıyoruz. 35 x 50 hayatımıza girdikten sonra şunu fark ettik: İnsanların cebindeki para onun maliyetini karşılayabiliyor; 50 x 70 deyince hadi neyse ama 70 x 100’e gelince hepsi cari hesaba yazılıyor. Cari deyince arkasından ne geliyor? Bizim kanunlarımız haklıdan yana değil. Bir alacak davası yıllarca sürüyor. Niye yıllarca sürüyor? Çekiniz, faturanız, irsaliyeli faturanız, sipariş teyit mektubunuz olsa bile alabileceğiniz dava 15 ay sürüyor. Dolayısıyla gönül rahatlığıyla cari iş yapamıyoruz. Bizim 70 x 100 makinemizde her parça iş 1000 liradan aşağı değil. ‘Beş yüz liranız var mı’ diye soruyorum, ‘yok’ diyorlarsa işi basmıyoruz. O parayı işi bastıktan sonra alabilmek mümkün değil. Basılmış işi müşteri almazsa başkasına verme şansımız yok. Parası olmayan müşteriler başka firmalara gidiyorlar. Yeni müşteri gelince parasının yarısını veremiyorsa iş yapmıyoruz. Çünkü bunu alırsak, tedarikçiye borçlarımız ödenebilecek olmaktan çıkıyor.
Sekiz renk ofseti sevdik. Çünkü diğer makinelerde işin arkasını çevirmek zorunda kalıyoruz. Onda iş çıktığında zaten bitmiş oluyor. On beş yirmi dakika sonra işi kesip müşteriye teslim edebiliyoruz.
Tedarikte sorun yaşıyor musunuz?
Sorun yaşamıyoruz. Çünkü aldığımız malların hepsinin bedelini bir sonraki ay ödedik. Ama bölgede ödeme alışkanlığı düzgün olmayan firmalarda tedarik sıkıntısı çok.
Başka hangi makineleriniz var?
Selofan, spiral, robot, lokal lak, varak yaldız, üç adet şekilli kesim makinemiz var. Şekilli kesim makinelerinin ebatları farklı. Pedalımız da vardı. Tekstil etiketi düşündük, vadeler 10 – 12 ay olunca vazgeçtik.
Etiket gündemizinde mi?
KOSGEB’in bir güç birliği hibesi vardı. Beş firma bir araya gelirse 50’şer bin lira koyarlarsa 250 bin lira hibe ve mal alırken sıfır faizli kredi veriyordu. Biz beş firma bir araya gelip etiket işini yapalım dedik. Proje hazırlamak için bir arkadaşı davet ettik. KOSGEB ile görüştük, müracaat ederseniz onaylarız, Ankara’dan onay çıksın diye bastırırız dediler. Projeyi yazacak arkadaş 5 bin lira istedi, 2500 lirasını peşin istedi. Üç arkadaştan 500’er lira topladık, bir arkadaşımız vermedi. Bunun üzerine paraları iade edip vazgeçtik. Proje kaldı. Adana’da bu işi kimse yapmadı. Mersin’deki arkadaşlar yatırım yapıp bu işte ilerlediler. İşi birkaç ortakla yapmanın avantajlı olduğunu düşündüm ama bunu hayata geçiremedik.