Nuri Rodoslu: “İşimden fırsat buldukça kaytarırım ve bunun için personelime şükran doluyum”
Türkiye’de basım sektöründe asırlık şirket sayısı parmakla sayılacak kadar az. Zaten Cumhuriyet 100 yaşını geride bırakalı iki yıl bile olmadı, Osmanlı’nin matbaacılık serüveni de malum… Teknoloji ve malzeme itibarıyla hep ithalata bağımlı olan sektörün bu alandaki öncü firmalarından biri, Rodoslu Matbaa Makina ve Malzemeleri Ltd. Şti., 2025’te 80’inci kuruluş yılını kutluyor.
Bir aile şirketi olarak 1945 yılında Ankara’da Rodos göçmeni Celalettin Rodoslu (1912-1991) tarafından kurulan Rodoslu, bugün ikinci neslin deneyimli temsilcisi Nuri Rodoslu ve kızı Beste Rodoslu, oğlu Celalettin Rodoslu yönetiminde, Ankara Zübeyde Hanım Mahallesi’ndeki merkeziyle, İvedik Organize Sanayi Bölgesi Matbaacılar Sitesi’ndeki ve İstanbul Davutpaşa Emintaş Sitesi’ndeki iki şubesinin yanı sıra Ankara’da Matbaacılar Sitesi’ndeki etiket matbaası Rodoslu Matbaacılık Ltd. Şti. ile asırlık bir marka olma yolunda ilerliyor.
Rodoslu Matbaa Makina ve Malzemeleri, kâğıt hariç tüm matbaa malzemelerinin ticaretini yapıyor. Şirketiyle yaşıt olan Nuri Rodoslu ile geçmişten günümüze bir gezinti yaptık.
- 80 yıllık bir şirket olarak siz Rodoslu’yu nasıl tanımlarsınız, o günden bugüne nasıl geldiniz?
Dün bir ara nefes almak için dışarı çıktım. Karşıdaki iş hanının içerisinde sağlı sollu matbaalar var, birinde, bir kumpasa hurufat dizen ustayı gördüm. İçeri girdim, bizim ithal ettiğimiz hurufat; elindeki kumpas Alman Bacher firmasının kumpası. Bacher’in temsilciliğini İstanbul’da İtimat’tan, Lazar Eskinazi’den devralmıştık. Hâlâ onu kullanıyor.
Babam Rodos adasından kaçmadan önce, Rodos İtalya kontrolünde iken Türk konsolosluğunda çalışıyormuş ve Nur Kitabevi’nde Türkiye’den getirdiği kitapları Rodos Türk cemaatine satıyormuş. Konsoloslukta çalışırken Mussolini ordusu ile bilgileri Türkiye’ye de iletiyormuş. Mussolini döneminde İtalya’ya sürgüne gönderilmiş ve İtalya’dan Türkiye’ye kaçmış. Bu kaçışı bir hayli heyecanlı olmuş. İtalya, 1960’ların başında babama hizmetleri karşılığında Şövalye Nişanı verdi.
Ankara’da Kavaklıdere Şarapları’nın sahiplerinden biri de Rodoslu’ydu. Ankara’ya gelince Kızılay’da Ali Nazmi Pasajı’nda bir küçük dükkân açmış ve matbaa malzemeleri satmaya başlamış. İtalyan dostu İzidor Levi de İstanbul’da bu işi yapıyor ve Ankara’ya da gelip malzeme satıyormuş; İtalyancasından dolayı babamla anlaşıyor ve artık gelmiyor, babama malzeme göndermeye başlıyor; babam da malzeme ve makine satışının yanında matbaa harfleri de imal etmeğe başlıyor.
O yıllarda İzmir’de Heybeli, İstanbul’da Tahsin Barlan matbaa malzemeleri satıyor, Ankara’da da Rodoslu var. İstanbul’da ayrıca Horoz firması Matbaa Harfleri imal ediyorlar. Bir de özel döküm karakterleri olan bir Ermeni vardı.
İstanbul’da genel olarak malzeme ve makine ticaretinde gayri müslimler öndeydi. Müslim olarak, hatırladığım Barlan vardı. Barlan dışında bir de Lazer Eskinazi’nin birçok temsilciliği vardı, 1965 yılında Cağaloğlu’nda birtakım hareketler olmuştu, temsilcilikleri bize devretti ve gittiler. Oğlu Moris’le hâlâ görüşürüz, o Tel Aviv’de. İstanbul’daki şubemiz de 1965’te açıldı.
Ankara’da Doğuş Matbaası’nın sahibi Rafet Yardımcı vardı, Spor Toto’nun kuponlarını basardı, çok enteresan bir insandı. Onun bastığı kuponlar için karbon mürekkepler getirirdik. Adana’da Kemal Matbaası ve Bolu’da Kemal Matbaası, unutulmaz.
Başlangıç kurşun harflerdi ve gelinen son noktada dijital teknolojiler var. Bugün teknolojiye ne kadar uyum sağladık? Ben kâğıt tüketimine baktım, çünkü grafik demek, kâğıt demek. Çin haricinde kâğıt tüketimi düşüyor. ABD yine zirvede, Avrupa iyi ama bizde göçmenlerin de etkisiyle kişi başı kâğıt tüketimi çok düşük. Grafik sanatlardaki kâğıt tüketimi çok azalmış. Bunu azaltan da dijitalleşme. Tartışmalarda kâğıdın üretiminde orman, enerji, su kaybı öne sürülüyor; lehine olan görüşler dijital baskının daha hızlı ve daha az fire ile üretim yaptığını öne sürüyor. Öte yandan kâğıt tüketimi ambalaj kâğıtları, karton ve oluklu mukavva olarak artıyor. Nitekim kızım Beste’nin başında olduğu Rodoslu Matbaacılık, rulo etiket işiyle ambalajın bir ucunda yer alıyor.
- Üretim ve ihracatta durum nedir?
Biz kendimizi biraz frenledik. Maalesef becerimiz veya beceriksizliğimiz birbirimizi boğmak üzerine. Her sektörde kendi rakibimizi kendimiz yaratıyoruz ve birbirimizi boğmak üzerine mahiriz. Biz ofset matbaa kimyasallarında iyiyiz. İvedik’teki yerimizde İtalyan Imaf formülleriyle başta kalıp developer olmak üzere imalatımız var. İstanbul üzerinden ihracatını da yapıyoruz. Oğlum Celalettin İstanbul mağazamızdan Rusya, Gürcistan, İran gibi ülkelere ihracat yapıyor.
Sektörümüz de ihracat konusunda çok girişimci. Libya çöllerine bile Avrupa daha yakın olduğu halde ihracat yapan girişimcilerimiz var. Ülkemiz girişimcisinin heyecanı ve dinamizmi ekonomimizi ayakta tutuyor.
- Ankara’daki ticari faaliyetleriniz çerçevesinde sektörümüzü masaya yatırırsanız, hangi alanlar kan kaybetti, hangileri öne çıktı?
Küçükler ve devler arasında kalanlar kalmayacak. Devlerin ve küçüklerin farklı tedarik mantıkları var. Ortadakiler ikisine de ayak uyduramayacak.
Pasajdaki küçük matbaa bir lokanta broşürünü renkli fotokopi makinesinde basıyor. Renkli fotokopi makinesinde matbaa işi yapmak, geldiğimiz noktayı gösteriyor.
Okuma azalıyor. Ankara’da devletin finanse ettiği okul kitapları işi var. Devletin ders kitaplarını bastırarak bedava dağıtması kati surette karşı olduğum bir konu. Türkiye’de bedelsiz olan hiçbir şeyin değeri olmuyor. Bunun için de gelişmiş olan basımevleri var. O basımevleri zaten gelişiyordu, hep gelişme trendi içindeydiler. Ankara’da hep devlete bağlı işler vardır. Dijitalleşmenin etkisiyle kamunun işleri de azaldı.
- YAYFED’e göre kültür kitaplarında son yıllarda biraz azalma var ama korkutucu bir azalma değil, siz ne düşünüyorsunuz?
Kitap fuarlarına gidiyorsunuz, stantlar dolu ve kitaplar satılıyor. Tabii bu güzel bir şey ama alım gücü, enflasyon hiç görülmemiş bir düzeyde. Maliyetler üretimi vurmuş, tarımın %50’isini ithal eder olmuşuz. Sektörümüze devlet el atmış değil. Sektör kendi dinamizmi ile var oluyor.
- Portföyünüzde, satışlarınızda hangi malzemeler öne çıkıyor?
Makine parkımız kalmadı. Mürekkepte Hindistan’dan gelen Sakata’yı satıyoruz. İyi bilinen bir mürekkeptir. Bize İstanbul’daki bir firma üzerinden geliyor. Kağıt keski lamalarının kesicilerinde hâlâ gerek Avrupa’dan gerek Çin’den ithalatımız var. Matbaada hangi malzeme tüketiliyorsa bizde var.
- Kalıp fırınları ithalatınız devam ediyor mu?
Karşıdaki işhanında bir matbaada imal ettiğim küçük bir kalıp pozlandırma makinesini de gördüm. Ben hem kalıp pozlandırma makineleri imal ediyor hem de ithal ediyordum. Kalıp pişirme fırını getirmiyorum ama kimyasalını hâlâ getiriyorum. İstanbul onu bol miktarda tüketiyor. Yurt dışına da gönderiyoruz.
Uzun müddet kalıp getirdik, Türkiye’ye ilk hassas ofset baskı kalıplarını getirenlerden biriyim. O yüzden nasıl yapıldıklarını biliyorum. Bu arada Ankara’da Akın Akgün ve İstanbul’da ise Sermet Arkadaş da bir ara ofset kalıbı yapmayı başardılar.
- Üretim kalemlerinde neler var?
Koruyucu zamk, kalıp developerleri (hem CtP hem konvansiyonel kalıplar için), alkolü ambalajlayıp satıyoruz, solventi bize İtalya’dan verilen formüllerle burada üretiyoruz. Konvansiyonel kalıp kullananlar hâlâ var. Özellikle Ankara dışından talep geliyor.
- Anadolu’da hangi illere hizmet veriyorsunuz?
İzmir, Adana, Gaziantep, Erzurum, her tarafa hizmet veriyoruz. Durum hiç iyi değil. Özellikle mahalli gazeteler… Gaziantep, güneyine ihracat yaptığı için biraz daha iyi, Adana’da da ambalaj öne çıkıyor. 1965 yılında Türkiye’de ilk ofseti Gaziantep’te kurdum. Adını hatırlamaya çalışıyorum. Hollanda’da temsil ettiğimiz bir Mercedes fabrikası vardı. Hem ofset hem de tipo baskı makineleri vardı, Adana’da ve Gaziantep’te tipo baskı makinelerini kurduğumuz matbaalar onları kutu kesiminde kullanıyorlardı. Eskişehir’de kullanım kılavuzu basan matbaalar vardı. Şimdi bir şey alıyorsunuz, “kullanım kılavuzunu şu internet sitesinden indirin” diyor. O da olmalı ama basılı kullanım kılavuzu da olmalı.
- Bir şirketin uzun ömürlü olmasında etkili olan şeyler nelerdir?
Aile şirketlerinde işin başında olan kişinin işi sevmesi ile alakalıdır. Çok farklı alanlara dağılmamak. İşimden fırsat buldukça kaytarırım, tatil yaparım ve bunun için personelime şükran doluyum.