Çilingiroğlu Matset’te dijital ve konvansiyonel etiket, ambalaj baskı ve baskı sonrası makineleriyle ilgili görev yapıyor.
Gürkan Çilingiroğlu yeni görevi ve sorumlu olduğu ürün portföyü ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
- Sektöre ne zaman girdiniz ve nasıl bir kariyer yolculuğu sizi Matset’e getirdi?
Babam Trabzon’dan gelmiş ama İstanbul, Kartal’da esnaftı. İnşaat malzemeleri satıyordu ve okuldan sonra ona yardımcı oluyordum. İlk kez o yıllarda çevre esnafın fatura ve kartvizit gibi uğraşmak istemedikleri işlerini matbaalarda bastırırken sektörle tanıştım. Üniversitede matbaa öğretmenliğini bitirdim. Okurken tabaka matbaalarda çalıştım. Alesta Etiket, Anadolu Ecopack ve bazı küçük matbaalarda çalıştım. Marmara Üniversitesi Döner Sermayesi’nde staj yaptım. Dr. Oktay Duran’ın ilk stajyer öğretmenlerinden biriyim. 2005 yılında İmeks Grup’ta makine satışıyla başladım. Bir ara kendi işime döndüm. Sektör ve makine işi bende hobi gibi oldu. Sektörde olmadığım yıllarda da Imeks Grup’tan Mert Bey’in yardımlarıyla yurt dışındaki fuarlara gidip gelmeye devam ettim. Sektöre döndüğümde yine Imeks Grup’ta çalıştım. Sonra 2023-24 yıllarında Konica Minolta’da çalıştım. 2025 başı itibarıyla da Matset’te başladım. Geldikten sonra bir satış da gerçekleşti.
- Satışta öncelik verdiğiniz konular var mı?
Herkes iyi satmak, çok satmak ister. Ben, alıcının tam ihtiyacı olanı almasını, memnun kalmasını istiyorum. Hatalı bir satış yapmak istemiyorum. Bugüne kadar da yaptığım satışlar içinde hatalı diyebileceğim bir satış olmadı. Makine alacak bir matbaacıya gittiğimde, “Makineyi bir banka gibi düşünmeyin” diyorum. Çalışmadan, bedava peynir sadece fare kapanında olur. Paranız da olsa doğru kullanmanız lazım. Her şeyin maliyeti var ve insanın da maliyeti zaman. Zamanı doğru kullanmak lazım. Onun için de verimli makine ve doğru yatırım yapmanız lazım. O makine çalışmazsa en büyük kötülük, en kötü reklam bu olur.
Çalıştığım şirketlerde tabaka ofset hariç, poşet çay makinelerinden bobin ofset etiket baskı makinelerine, dar en, geniş en flekso ve tifdruk baskı makinelerine kadar her şeyi satmayı denedim ama bunca yıl yaptığımız çalışmalarda dijital ve konvansiyonel bobin etiket baskı ve sonlandırma makinelerinde uzmanlaştım. 2006 yılında sizin yaptığınız Türkiye Basım Rehberi çalışmasında Türkiye’de 10 bin matbaa vardı. Altı bini İstanbul ve (Gebze, Çorlu dahil) yakın çevresindeydi, diğerleri Anadolu’daydı. 2020’de İstanbul Ticaret Odası bir çalışma yaptı, İstanbul’daki tabelacı, kaşeci dahil İstanbul’daki firma sayısı 18 bine çıkmış.
Dünyada IML bobinden basılır, bizde tabakada basılıyor. Bizim Brotech diye HP’den bir partner markamız var. Brotech’in IML için sonlandırma çözümü var. IML için bir kesim makinesi de var ve bunu dünyaya satıyor. Türkiye’de bobinden IML basan ve kesip satan iki firma var.
Bize okulda bir matbaada bir makinenin amortismanının 2000 saat üzerinden hesaplanması gerektiğini öğrettiler. Bu hafta sonu tatillerini, bayramları vs. çıkarınca günde 6.5 saat demektir. Günde 6.5 saat çalıştırmayacaksa matbaa o makineyi almamalı demektir. Matbaanın düzeni de makinenin performansını etkiler.
Letterpress makinelerle bugüne gelen bir matbaanın, gelecekte hangi yöne gideceğini bilmesi ve ona göre yatırım yapması gerekiyor. Örneğin tanıdığım bir etiketçi kahvaltı kültürümüzü dikkate alarak o ürünlere göre yatırım yaptı ve kahvaltı sektörüne hizmet veriyor. Başka bir etiketçi, mevzuatı takip ediyor ve müşterilerini uyararak etiketlerinin mevzuata uygun değiştirmelerini sağlıyor. O firmalar o matbaacının işlerini kendilerinden daha iyi takip ettiğini görüyorlar ve onu bırakmıyorlar.
ABD’de matbaacılar belirli bir sertifikasyondan geçtikten sonra matbaa açabiliyorlar. Bu sertifikasyondan geçtikleri için hangi makineleri alacaklarını biliyorlar. Firmalar da ciddi pazarlama faaliyetleri yürütüyorlar. Müşteriler aradığında kaydı tutuluyor ve yıl sonunda bu kayıtların %20’si satışa dönüşmüş oluyor. Türkiye’de dijial baskı teknolojilerinin farkını bilmeyen müşteriler var. Bilinçli müşteriler de var.
Bir örnek daha: Diyelim ki Ankara’da Kızılay’da bir iş yeriniz var. Ya Ahmet Kebap ya da Mc Donalds açarsınız. Ahmet Kebap açarsanız, cenazeniz olduğunda, cuma namazına gittiğinizde kapatırsanız, müşteriniz size kızmaz. Mc Donalds açtığınızda, kapatma şansınız yoktur. Üzgün de olsanız müşterinin masasını temizlerken güleryüzlü olmak zorundasınız. Ahmet Kebap’a göre daha uzun saatler çalışmanız gerekir. Ahmet Kebap bobin ofset ise Mc Donalds HP Indigo’dur. Bobin ofsetin makine bedeli dışında kalıp, mürekkep, kâğıt maliyeti var. Hesap yaparken bunların hesaba katılması gerekir.
Makineyi alırken de %70’ini öz kaynaklarından karşılanması, %30’unun kredi ile karşılanması gerekir. Matematiği kullanmayanlar kâğıt maliyetini üçle çarpıyor, işin bedelini belirliyor ama bu her zaman tutmuyor. Yüzde yüz kredi kullanan paraya ihtiyaç duyduğunda fiyatı düşürüyor. Dolayısıyla şöyle şikâyetler duyuyoruz: “Ben etiket kâğıdını 0.35’ten alıyorum ama yandaki matbaa bitmiş işi 0.35’ten satıyor!”
Artık ambalaj işinin çeşitliliği arttı, çocukluğumuzda bakkalların bisküvi kutusundan alıp kese kâğıdında tartarak verdiği pötibör bisküvinin bugün porsiyonluk paketleri bile var. Çok tirajlı işler azalınca geniş enler de azalmaya başladı. Indigo’nun 76 cm ambalaj için baskı makinesi var. Artık hibrit makineler dijital ile yapılıyor. Aynı şey IML için de geçerli. Türkiye’de de bobinden IML daha çok yapılacaktır.
- Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sektörümüzde eğitim şart. Dünyada teknolojinin en çok hizmet ettiği sektörlerden birincisi bilişim, ikincisi tıp, üçüncüsü matbaa. Buna rağmen Türkiye’nin bu sektöre önem vermemesi akıl alır gibi değil. Bir tek okul kaldı. Avrupa’da etiket sektörü olarak Polonya ve Türkiye öndedir. Avrupa Birliği teşviklerinden dolayı Polonyalı matbaacılar makine bedelinin yarısını ödüyorlar, yarısını AB ödüyor. Buna rağmen etikette Türkiye Polonya’dan önde ama maalesef sektöre hiç ehemmiyet verilmiyor.