Sanal ortamda devam eden hubergroup Sohbetleri’nin dördüncüsünde Camiş Ambalaj Emekli Fabrika Müdürü Mehmet Akıncı Prof. Efe N. Gençoğlu’nun moderatörlüğünde mesleki deneyimlerini ve anılarını paylaştı, basının ve katılımcıların sorularını yanıtladı.
hubergroup Sohbetleri’nin dördüncüsü Ocak ayında gerçekleşti. “Ambalaj ile Yolculuğumdan Öğrendiklerim” konulu sohbetin konuğu bir Şişecam kuruluşu olan Camiş Ambalaj Sanayi A.Ş. Fabrika Müdürlüğü görevini uzun yıllar başarıyla yürüttükten sonra emekli olan Mehmet Akıncı oldu. Akıncı, moderatör, hubergroup Türkiye Ink Academy Eğitim Danışmanı Prof. Dr. Efe Nejat Gençoğlu’nun sorularını yanıtladı.
Çevrim içi sohbetin ev sahibi hubergorup Türkiye Genel Müdürü Fatih Özgün, etkinlik açılışında, “Günümüzde pandemi sürecini yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Ama bu sürecin ambalaj sektöründe olduğu gibi olumlu etkileri olduğunu da söyleyebiliriz” diyor ve ekliyor. “Çünkü bu dönemde ambalajın ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Hem lojistik anlamda zamanında her şeyi sağlayabilmek hem de hijyenik koşullarda ulaşacağımız ürünlere sahip olabilmek bir hayli değerli oldu. Bulunduğumuz sektörde ambalaj olduğu için çok şanslıyız.”
- Gençoğlu: Camiş Ambalaj’da neredeyse kuruluşundan itibaren bulundunuz ve en üst düzey yönetici oldunuz, kazandığınız deneyimleri bizimle paylaşabilir misiniz?
Akıncı: İşe başladığım kuruluş, büyük imkânlar, amaçlar ve hedeflerle bir tesis kurulmuş ve bir anlamda da belli bir düzen içinde faaliyetini sürdürmeye başlamıştı. Ne oluyor, bitiyor diye bakındığım zaman ilk gözüme çarpan şey müşterilerin isteklerinin karşılanma çabasının organize şekilde ortaya konduğu idi. Zaman geçtikçe farkına vardım ki son derece zor koşullarda bir şeyler yaratmaya çalışan, ağırlıklı olarak ustalığın öne çıkıp, insanların büyük emeklerle bir şeyler yarattığı bir sektör. Ama burada her zaman dikkatimi çeken şey, ürünün nasıl olacağı, termin süresi konusunda müşterinin bizi yönlendirmesiydi.
Zaman içinde çok iyi noktalara gelindi, olumlu şeyler var ama onlar olana kadar ambalaj kavramı sektör olarak değil ‘kutucu’ olarak biliniyordu.
- “- Her şey bitti, kutu lazım”
- “- Kutunun ne zaman gelmesi gerekiyordu?”
- “- Dün gelmesi gerekiyordu.”
Böyle bir ortamdan son derece organize, son derece planlı, kutuların zamanında, belli bir kaliteyle teslim edildiği, başka öncelikler de göz önüne alınarak faaliyet gösterilen bir sektör haline geldik. Bunlar çok büyük gelişmeler. Tabii o zamanlar makine parkları başka amaçlarla kurulmuş makine parklarından ambalaja devşirilmiş, son derece eski, bir kısmı yetersiz makinelerdi. Bir kısmının becerisi bir yana boyutları yetersizdi. Tasarımcılar deyim yerindeyse tasarıma takla attırarak bir şeyler elde etmeye çalışıyorlardı.
Beni en çok etkileyen, içinde bulunduğum kurumsal yapının doğru bir organizasyonla yola çıkarak, hakikaten belli bir öngörüyle, işin istikametini, neler yapılması gerektiğini görebilen vizyoner yöneticiler tarafından yürütülmesiydi. Genç kadrolar olarak bizler doğru liderleri, doğru vizyon sahibi yöneticileri önümüzde bulduğumuzdan belirli aşamaları hızla kat ettik.
Bunu söylerken kurucu genel müdürümüz Dr. Günay Apak’ı da anmadan geçemeyeceğim çünkü ben kendisinde vizyon sahibi bir liderin bir firmayı sıfırdan kurup nasıl belirli noktalara getirdiğini ve nasıl istikamet ve hedef gösterdiğini görüp, onun düsturu ile yetiştim.
Makine yatırımı ve kalite, verimlilik, çevre kavramları
Zamanla insanlar hızla makine yatırımı yapma, yeni donanımlara sahip olma ve yeni pazarlara açılma çabası içine girdiler. Fakat bu esnada müşterilerimiz bize kendi deneyimlerinden kaynaklanan bazı kavramları hatırlatmaya başladılar. Bir anda her tarafta kalite, verimlilik, çevre gibi kavramlar konuşulmaya başlandı. Daha önce insanların bir araya geldiklerinde baskı teknikleri ve aldıkları sonuçlar üzerine olan konuşmaları daha organize, daha sistemlere bağlı, daha sonuç ve hedef odaklı olarak içerik değiştirdi. İkinci dikkatimi çeken ve bence sektörü yönlendiren hususlardan biri de bu oldu.
Günlük hayata devam ederken fuarlar vesilesiyle ya da bir yerlerden teknolojik yeniliklerle ilgili bir şeyler duymaya başladık. Computer to Plate (CtP) sistemleri, lazer kalıp üretimleri, online kalite sistemleri, otomatik kalıp değiştirme sistemleri gibi birtakım sistemler konuşuluyordu. Birtakım firmalar bunlara yöneliyorlardı. Bunlar çok güzeldi ama hâlâ bir terslik vardı. Firmaların maliyet hesaplamaları, yani faaliyetlerinin olması gerektiği gibi gidip gitmediğini görme becerileri çok doğru, çok net değildi. Örneğin kâğıdın ton fiyatını belirli bir rakamla çarpıp; fiyat verme gibi bir pratik yapı oluşturulmuştu. Bu sizi bir yere götürüyordu; bazen doğruydu. Bazen de doğru değildi. Ancak uzun vadeli çalışmalarda, bir sonraki dönemin yatırımının planlanmasında, fonlanmasında çok doğru olmayan analizlerin birtakım olumsuz etkileri oluyordu. Bunların tartışıldığı ortamlarda da insanların birbirlerine pek güvenememeleri, bilgilerin çok farklı olması birtakım kopmalara yol açmıştı. Tabii sektör buna hemen refleksini gösterdi. Sektörün ileri gelenleri durumun farkına vardılar ve sektörün en doğru hareketi olan Karton Ambalaj Sanayicileri Derneği kuruldu (1991). Karton Ambalaj Sanayicileri Derneği (KASAD) başlı başına konuşulması ve tartışılması gereken bir konudur.
Elimize imkânlar geçtikçe ortaya çıkan imkânları, yenilikleri yüzde yüz analiz etmeden, üzerinde ciddi düşünmeden, sırf maddi imkânlarımız elveriyor diye yatırımlara giriştik. Çünkü etrafımızdaki müşteri portföyü genişlemeye, ihracat imkânları oluşmaya başlamıştı, fakat bir yandan da ekonomik krizler geliyordu. Arka arkaya yaşadığımız krizlere çoğumuz şahit olduk. Çok büyük darbeler alan firmalar oldu. Bütün bunların arka planına baktığımızda elimizdeki kaynakların gerektiği gibi kullanılmadığını düşünüyordum. Elimizde bir makine var, onun becerilerini tam olarak kullanmadan, sınırlarını belli bir kabul yüzdesine kadar zorlamadan hemen bir yeni yatırıma yöneliyorduk. Yeni yatırıma yönelme esnasında da Uzak Doğu yükselmeye başlamıştı; Uzak Doğu üreticileri bugünkü kadar becerikli değillerdi. Fakat firmalar bir şeylerin dışında kalmamak için hesapsızca yatırıma kalkıştılar. Ülkemizde çok ciddi bir kapasite fazlası oluştu. İç pazar yeterince büyümeden kapasite fazlasının getirdiği düşük kapasite kullanım oranı biz ambalaj üreticilerini zorlamaya başladı.
Doğru verilerin paylaşılması
Bu sorunlar için doğru verilerin paylaşılması gerekiyordu. KASAD bu görevi üstlendi. Teknolojik gelişmelerin organize olarak izlenmesi, sektörde bir veritabanı oluşturulması, bir referans veri noktası oluşturulması, bağlantılı eğitim kurumları ve onları destekleyen sektörlerin şekillendirilmesi gibi birtakım görevleri üstlendi. Birçoğunu da başarıyla yerine getirdi. Eskiden daha zor bir araya gelen, birtakım konuları daha kısıtlı paylaşan firmalar bu organizasyonda birbirlerini daha iyi tanımaya, daha sık bir araya gelmeye ve bence daha net görüşmeye başladılar. Gerek teknik faaliyetlerde bunu izleme imkânı buldum.
- Gençoğlu: Sektörün en önemli kuruluşlarından biri olan KASAD sektörün eğitim kurumlarıyla koordinasyonunu da çok iyi ve gönülden sağlıyor. Günay Apak’tan da bahsettiniz, ben de bir anekdotumu aktarayım:
Marmara Üniversitesindeki bölümümüzde karton ambalaj ile ilgili eğitimin daha ağırlıklı olarak verilmeye başlanmasının başlangıcı yanılmıyorsam 1994 yılında, KASAD’ın bir yönetim kurulu toplantısını bizim bölümümüzde yapmasıydı. “İnsan kaynağına çok ihtiyacımız var ve mezunlarınızın karton ambalaj konusunda daha bilgili olmalarını istiyoruz. Ders programlarınızı yeniden düzenleyin” dediler. KASAD’ın de çok büyük destekleriyle bunu yaptık. Ben de doktora tezimi Karton ve Oluklu Mukavva Ambalajların Optimizasyonu konusunda almıştım. Görüştüğüm sektör mensuplarından biri de Günay Hanım’dı. Doktorası olan, akademik çalışmalara aşina olan bir yöneticiydi. Dr. Günay Apak’ın tavsiyesiyle, o zamanlar Feyzi A.Ş.’nin temsil ettiği BOBST’a 20 günlük bir eğitime gittim. Biz ofsete hakimdik ama özellikle karton ambalajın konverting (baskı sonrası) kısmını oradan aldığım bilgilerle ve birtakım dokümanlarla başlattık.
Şu anda çok mutluyum ki bir mezunumuz BOBST İsviçre’de çalışıyor. İşe başladığında geldi ve bana dedi ki “Hocam sizin notlarınız vardı, başka bir şeyler varsa verseniz de kendimi tazeleyerek başlasam!”
Yatırımları, makineleri ve müşterileri konuştuk; yetişmiş insan kaynağı okullar konusunda ne düşünüyorsunuz? Sizin değerli katkılarınızla pek çok öğrencimiz Camiş Ambalaj’da hem staj imkânı buldular hem de çalışan mezunlarımız var. Hem şu andaki bölümümüzde Sektörel Danışma
Akıncı: Camiş Ambalaj’da işe başladığım dönemde, prosesin ne olduğunu anlamak için birkaç gün izledim. Ofset bölümüne gittiğimde üç vardiyadan sorumlu üç ustabaşımız vardı. O güne kadar Türkiye’de matbaa öğretmenliği diye bir okul varmış, matbaa eğitimi veren kurumlar, üniversiteler varmış; hiçbiri hakkında bilgi sahibi değildim. Karşımda çekirdekten yetişmiş, işlerini ellerinden geldiği kadar iyi yapmaya çalışan son derece iyi niyetli üç ilk idareci pozisyonunda arkadaş gördüm. Bugün geldiğimiz noktada ambalaj matbaalarında üretimden planlamaya, satın almaya kadar birçok kademede sizlerin eğittiğiniz yetkin insanlar görev almaktalar.
Herkes müşterisinin ihtiyaçlarına göre şekillenmek zorunda. Bugün matbaaların ihtiyacı mekanik eğitimi almış matbaa bölümü mezunları ise matbaa bölümü mezunlarının mekanik eğitimi almalarının sağlanması gerekir. Bu iş bir şekilde alt uzmanlık alanlarına yönelmek zorunda kalacak. Siz bugün şirketinizde satın alma faaliyetinizde satın alma sorumluluğunu yüklediğiniz kişinin tüm faaliyetle ilgili uzmanlıklara sahip olmasını sağlamak durumunda kalacaksınız. Çünkü talepler büyüdükçe, organizasyonlar geliştikçe bu detaylar şirketlerde hayati önem kazanmaya başlıyor. Kâğıt, karton alırken, nelerden etkileneceğini, özelliklerini, fiyatı nelerin etkilediğini bilmek zorunda. Bırakın teknik detayları, pazarlığın nasıl yapılacağını, yurt içinden ayrı, beşeri alışkanlıklara göre dış kaynaktan ayrı bilmek zorunda. Baskıyı teslim ettiğiniz teknik elemanınızın makinenin başına bir şey geldiği zaman ilk müdahaleyi yapacak bilgi sahibi olmasını beklersiniz. Bunları siz ona kazandırmak zorundasınız.
KASAD bünyesinde staj yapacak öğrencileri uzun süre işletmelerde tutalım. Tamam; ama önce eğiticilerimizi eğitelim diye düşünmüş ve Prof. Cem Aydemir Hocamızı Almanya Wuppertal Üniversitesine gönderip bir başlangıç yapmıştık. Sonra birtakım sıkıntılar nedeniyle arkasını dolduramadık ama kavram olarak doğru bir faaliyet yaptığımızı düşünüyorum. Sonuçta staj imkânların tüm şirketlerde tüm öğrencilere geniş çapta verilmesinin büyük kazanç sağlayacağını düşünüyorum.
Geçenlerde Kurulda şunu konuştuk: Matbaa Liselerinde öğrenciler mezun olduktan sonra üniversitelerin matbaa bölümlerine gitmek istemiyorlar. En değerli insan kaynağı, matbaa teknik liselerinden gelen yüksek öğrenim almış yetişmiş iş gücü. Belki hepsinin yüksek öğrenim alması gerekmiyor ama bu sektöre hedef koyan, sektöre gönül vermiş kişilerin kıvamında tutularak sektöre dahil edilmelerinin sağlanması gerekiyor. Çünkü matbaacılık çok kısa sürelerde beceriler elde ederek yürütülebilen bir faaliyet değil. Dahası bu arkadaşlarımızın mücadele etmeleri gereken iş ortamları artık yüksek teknik beceri gerektiren ortamlar. Makine tedarikçileri öyle makineler getiriyorlar ki kullanmamız için elektronik mühendisimiz olması gerekiyor. Eskiden çırak dediğimiz elemanın süper çırak olarak karşımıza çıkması gerekiyor. Bunun da sorumluluğu sektörde. Onun için en başta sanayicilerimiz ve devlet izin verdiği ölçüde üniversitelerin, herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.
- Gençoğlu: Bence sanayicilerimiz okullara büyük destek veriyorlar. Bundan sonraki adım mesleğin ülke çapında bilinirliğini ve cazibesini arttıracak çalışmalar yapmak olmalı. Gençler ve aileleri sektörü tanımıyorlar. Biraz Sektörün hem maddi hem de statü olarak cazip hale gelmesi lazım. Şu anda birçok işletmeden duyuyorum; “Çırak, kalfa bulamıyoruz” diyorlar, bu sorunlara da bir nebze çare bulunabilir. Huber Ink Academy olarak sizin de eğitmen olarak katılacağınız bir eğitim planlıyoruz. İşletmelerde yönetim, organizasyon, birtakım geliştirmeler, iyileştirmeler gibi konular olabilir; bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Akıncı: Ben eğitmen değilim; o konunun uzmanı sizlersiniz. Tabii ki bilgimi, görgümü paylaşmayı seve seve kabul ederim.
Her bina sağlam bir temelle yapılmalı. Dolayısıyla benim gönlümde bir organizasyonun işleyişindeki kritik noktaların bilinmesi, organizasyon nasıl yürümeli, kendini nasıl güvence altına almalı gibi bilgilerimi paylaşmak var.
- Gençoğlu: Bu süreçte hem ambalaj ve hem matbaacılıkta müşteriler artık eskisi gibi değil, çok bilinçlendiler. Bir işe baktığında, çok şey söyleyebilecek, hatta matbaacıyı yönlendirebilecek kadar bilinçli. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Böylesi mi daha iyi yoksa eskiden mi daha iyiydi?
Akıncı: Bu işin bir sonu olmadığını düşünüyorum. Eskiden şöyle bir şey vardı: “Ben harika baskı yapıyorum” denirdi. Müşteri, “Ben sizden harika baskı istemiyorum; harika bir çözüm istiyorum” diyordu. Biz bunun üzerine harika çözümler üretmek üzere organize olmaya başladık. Bu sefer karşımıza çıkan durum, müşterimizin beklediği harika çözüm değil, onun ihtiyacı olacak harika çözümü baştan görmeye çalışmak oldu. Arkadaşlarıma şunu tavsiye etmek isterim: Sizin müşterinizin şu anda neye ihtiyacı olduğu değil, yarın ayakta kalmak konusunda karşılaşacağı problemi onun haberi bile yokken tespit edip ona çözüm sunabiliyorsanız rekabette var olabileceksiniz. Aksi takdirde sizden önce bulan kazanacak. Teknolojinin gelişme hızı gene devam edecek, harika cihazlar çıkacak, sevgili makine – ekipman tedarikçisi arkadaşlar harika çözümler getirecekler. Siz bunu nasıl kullanacaksınız? Müşterinizin buna ihtiyacı mı olacak, yoksa aslında başka şeye mi ihtiyacı var, bunu bulmanız gerekiyor. Artık herkes şahane baskı yapıyor. Siz başka bir şey bulacaksınız. Aksi takdirde ilk yapan kazanmış olacak.
Bir ara karton ambalaj üretimi yanı sıra uzunca bir dönem oluklu mukavva üzerine de çalışma fırsatı buldum. KASAD toplantılarında da güç birliğinin hep üzerinde durdum. Dünyada oluklu mukavva sektöründe şirket satın almaları, konsolidasyonlarla acayip ölçekli firmalar oluştu. İki Amerikalı şirket geldi, tüm Avrupa’nın ürettiği oluklu mukavvanın ölçeğini aştı. Avrupalı oluklu mukavva üreticisi ne yaparak ayakta kalacak? Türkiye’de böyle fırsatları değerlendiren arkadaşlarımız oldu, bundan uzak duran arkadaşlarımız oldu. Şunu vurgulamak istiyorum: Hepimizin kuvvetli yanları var. Bu kuvvetli yanları ne kadar bir araya getirebilirsek o kadar kuvvetli oluruz.