Etiket mi ambalaj mı, meslek eğitimi, sürdürülebilirlik, ekonomi, gençlerin sektöre ve ESD’ye kazandırılması, baskı teknolojileri ve hibrit baskı, sürdürülebilirlik ve döngüsel ekonomi, müşteri gözüyle etiket ve ambalaj, bir gün süreli etkinliğin öne çıkan konularıydı.
Etiket Sanayicileri Derneği’nin 21. kuruluş yılında, İstanbul, Bağcılar’daki Holiday Inn Airport otelinde, 6 Aralık’ta düzenlenen 16. Etiket Bayramı’nın moderatörlüğünü Fin Etiket Direktörü Z. Murat Sipahioğlu ve Akbarkod Genel Koordinatörü Canan Eser yaptı.
Etiket Bayramı’nda üç üniversite ve dört meslek lisesinden öğretim üyeleri, öğretmenler ve öğrenciler de vardı. Açış konuşmasında Etiket Sanayicileri Derneği Başkanı Aydın Okay, “Bugüne kadar yapılan toplantılarda hep ‘etiket’ dedik. Ama artık sadece ‘etiket’ diyemeyeceğiz. Olaylar, gelişmeler bunu gösteriyor. ‘Etiket ve ambalaj’ diyeceğiz” diyor. Avrupa’da etiketin ambalaj olup olmadığına dair farklı iki tercih arasındaki en önemli farkın vergilerden ve atık düzenlemesinden geleceğini hatırlatan Okay, kendi tercihini, “Tüm dünya sıfır atık, döngüsel ekonomi, sıfır ayak izi, beşikten beşiğe kavramlarını konuşuyor. Ürünlerin tekrar ekonomiye kazandırılmasının önemini Ambalaj Kongresi’nde dinledik. Dolayısıyla bana en kısa zamanda etiketi ambalaj olarak kabul etmek zorundayız gibi geliyor” şeklinde ifade ediyor.
Avrupa’da 2018’de ortalama etiket tüketiminin kişi başı 10 metre kare olduğuna değinen ESD Başkanı, 32. Sıradaki Türkiye’nin 4-5 metre kare kişi başı tüketimi olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor:
“Bu fotoğrafı iki türlü yorumlayabiliriz:
“Ortalamayı yakalamak için iki buçuk kat kişi başı tüketim yapmak gerekir, boş ver” diyebiliriz. Bu kötümser görüş. Ben ikinci görüşten yanayım.
“Türkiye olarak bunu yakalarız. Türkiye ekonomisi bunu yapacak güçtedir, kayıt dışı ortadan kalkacaktır.” Bu arada Türkiye’de malzeme üreticisi birtakım firmalar da henüz bilgilerini FINAT’a vermiyorlar. Bunları da dikkate aldığımız zaman, Türkiye’in bu ortalamayı geçmemesi için hiçbir sebep yok.”
Çocukları meslek lisesine giren velilerin artık bu işin sonunda baskı teknolojileri mühendisliği olduğunu göreceklerini, bunun sözünü İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörü bizzat kendisinin ESD’ye verdiğini belirten Aydın Okay, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa’da yüksek lisans programına alınan Bekir Biçer’i tanıttı. İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği 2019 mezunu Biçer, yüksek lisansın ardından doktora yapmayı da düşündüğünü kaydediyor.
Aydın Okay, derneklerden uzak duran genç nesli sektöre kazandırmak için yeni bir programı Ocak ayı sonunda duyuracaklarını sözlerine ekliyor.
FINAT’ın çalışmaları
FINAT Yönetim Kurulu Üyesi, Pazarlama Komitesi Başkanı Jakop Landberg’in konuşması FINAT, etiket pazarında eğilimlerle Avrupa pazarından rakamlar, sürdürülebilirlik ve genç yeteneklerin sektöre kazandırılmasıyla ilgiliydi. FINAT’ın odaklandığı stratejiler arasında iş yerlerinin güçlendirilmesi, teknoloji farkındalığı, sürdürülebilirlik, gençlerin kazanılması da bulunuyor. Çalışmaları arasında FINAT test yöntemlerini içeren FINAT Technical Handbook, geleceğin sektör liderlerini yetiştirmeye dönük Young Professionals Network, 18-28 yaş arası genç profesyoneller ve öğrenciler için #Labelicious yarışması, UV Foodsafe Group konsorsiyumunun yönetilmesi, Liner Recycling tanıtım programı, Barcelona’da 4-6 Mart tarihlerinde FINAT Technical Seminar 2020 ve 5-6 Haziran’da Roma’da FINAT European Label Forum 2020 etkinlikleri, altı aylık FINAT Radar pazar değerlendirmesi raporu bulunuyor.
Mustafa Tacir: “Türkiye ortalamasının iki katı katma değer üretiyoruz”
ASD Yönetim Kurulu ve İSO Yönetim Kurulu Üyesi, TOBB Ambalaj Meclisi Başkanı Mustafa Tacir TOBB Ambalaj Meclisi olarak 40’a yakın üye ile ekip olarak çalıştıklarını belirterek, “Ambalaj 2019 itibarıyla 25 milyar dolarlık bir pazar oluşturuyor ve 400 milyar dolarlık bir ekonomiye hitap ediyor. Tüketicilerin %90’a yakın kısmı etiketsiz ambalaj istemiyor. Demek ki etiket ve ambalaj birlikte uygulanması gerekir” diyor. Kişi başı yıllık ambalaj tüketiminde etiketten farklı rakamlar veren Tacir, 360 dolar ile 120 dolar olan dünya ortalamasının iki katından fazla kişi başı tüketimimiz olduğuna dikkati çekiyor. “Gelişmiş ülkelerde de bu 500 – 550 dolar civarında, onun da yarısından fazlasını tüketiyoruz demektir. Bundan etiketin daha fazla yol alacağı sonucunu çıkarabiliriz” diyen Tacir, şöyle devam ediyor:
“2018’de 9 milyon ton üretimle 22 milyar dolarlık bir pazar büyüklüğüne ulaşmış durumdayız. Bu da 2.44 dolar/kg’lık bir ambalaj birim fiyatı ile Türkiye ortalamasının iki katı kadar bir katma değer üretiyoruz demektir. Geçen sene itibarıyla 1.3 milyar dolarlık bir dış ticaret fazlası vermiş bulunuyoruz. Geçen yıl 4.6 milyar dolarlık ihracat yaptık. 2019’un ilk altı ayında 1 milyar dolara yakın bir dış ticaret fazlası vermiş durumdayız. Sektörün rekabet gücü son derece yüksek. En büyük sorunlardan biri sektörün ihtiyacı olan ham maddelerin birçoğunun ithalata bağımlı olması. Bu konuda çeşitli bakanlıklarla temasımızda belli yatırımların planlandığı ve yatırım izinlerinin verildiği, yakında inşaata başlanacağı şeklinde bilgiler alıyoruz ve bakanlıklarca lisans sahibi firmalara ve bir an önce tesislerin üretime geçirilmesi yönünde baskı uygulamamız isteniyor. Esnek ambalajda üretimin % 42’si ihraç ediliyor, bu ihracatın %70’i Batı Avrupa’ya yapılıyor. Kalite ve hizmet anlamında güçlü bir sektöre sahip olduğumuzun göstergesi.”
Sektörün gündemindeki çevre ve enerji konularına değinen Tacir, iş gücü ihtiyacı ile ilgili olarak, 25 Ocak 2019’da Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol imzaladıklarını ve İstanbul bölgesindeki 39 meslek lisesinin hamiliğinin İstanbul Sanayi Odası (İSO), 45 meslek lisesinin hamiliğinin İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından üstlendiğini belirtiyor.
Prof. Dr. Erol İnce: “Sektörün hangi alanda ihtiyacı varsa o alanda insan yetiştirme sözünü veriyorum”
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erol İnce güz döneminde başlattıkları ve ilk öğrencisi Bekir Biçer olan Ambalaj Teknolojileri Tezli Yüksek Lisans Programı hakkında bilgi vererek, şöyle devam ediyor.
“2010’dan bu yana Teknopark’ımızın Teknoloji Geliştirme Bölgesi olarak iki katı kapasiteye ulaşması, beraberinde Teknoloji Transfer Merkezi, Teknoloji Transfer Ofisi ve en son Protect adlı birimi kurduk.
Sektördeki en önemli sorunun sürdürülebilirlik sorunu olduğunu belirledik. Bunun en önemli bileşeni insan kaynağı faktörü. Bir ürünün girişinden çıkışına tüm süreci yönetebilecek sistem mühendisi niteliğinde insanlara ihtiyaç var.
2019’da sarı yakadan bahsedilir oldu. Değişik alanlarda insan kaynağına ihtiyaç ortaya çıktı. Lise sonrasında bunu bir tık yukarıya taşıyacak meslek yüksek okullarının bu ihtiyacı karşılamasına fırsat vermek lazım. Biz ambalaj teknolojileri olarak başladık ama ESD, ASD ve PAGEV ile görüşmeler yapıyoruz. Sektörün hangi alanlarda ihtiyacı varsa o alanda insan yetiştirme sözünü Aydın Bey’e veriyorum.”
TÜBİTAK eğitim destekleri hakkında bilgi veren İnce, KOSGEB ile de 20 yıllık bir protokol imzalamak üzere çalıştıklarını ekliyor.
Mehmet Sönmez bu yıl için iyimser
Ekonomist ve Bankacı Mehmet Sönmez son ekonomik gelişmeleri değerlendirdi ve 2020 için öngörülerini dile getirdi. Sönmez, uluslararası bir bankanın genel müdürlüğünde risk yönetimi, mevzuat ve denetim kurullarına bakıyor. Aynı zamanda kendi girişimleri (iki start-up) var. Üç sanayi kuruluşuna danışmanlık hizmeti veren Sönmez, değişik açılardan ekonominin içerisinde roller üstleniyor.
Mehmet Sönmez, büyüme, ticaret savaşları, döviz kurları ve tasarrufların yönü, tahvil faizleri, Credit Default Swap (CDS – Kredi Temerrüt Sigorta Primi), krediler, dış ticaret, cari açık, dış borç stoku, enflasyon, tüketici güveni, Merkez Bankası rezervleri üzerine verileri değerlendirerek, bugünkünden daha kötü siyasi, sosyal ve hukuki koşulların olmaması ve seçim yapılmaması koşullarına bağlı iyimser bir tablo çiziyor.
“Tüm dünyada tasarruf sahipleri ticaret savaşlarını da dikkate alarak paralarını borsalara yatırıyor” diyen Sönmez, şöyle devam ediyor:
“2013 yılında Brezilya, Hindistan, Endonezya, Meksika, G. Afrika gibi ülkelerin kurlarını dolara karşı endeksler ve 100 kabul edersek, bugüne kadar %148 değer kaybetmiş. Rusya ve Çin’i de ekleyince değer kaybı %120. Biz %300 değer kaybetmişiz. Ayrışma 2016’dan sonra başlamış. Son üç yılda kopmuşuz.
Bu dört parametre de yerinde olsaydı, bizim kurumuz da 5.75 yerine 4.75 olacaktı. Bu sene istikrarlı gitti ama geçen yıl kur 7 liralara kadar çıkmıştı.
Bir diğer gösterge tahvil faizleridir. Şubat ayında %20 idi. Şu anda %12’lerde. Seneye faizlerin %12’lerde olacağını piyasa fiyatlamış durumda.
Karne notu CDS primi eğer 100 baz puanda ise gözünüz kapalı yatırım yapılabilir demektir. Yunanistan bundan dört sene önce 600’lere geldi. Bu dört parametreden dördü de yerinde değil demektir. Yunanistan biraz aşağıya indi. Türkiye 2004 – 2008 yıllarında 120 – 130 civarında olduğundan her sene 20 – 30 milyar dolar yatırım yapılıyordu. Mayıs ayında bizim CDS notumuz 595’e çıktı. 6 Aralık itibarıyla 310 – 320 civarındaydı (Sonraki haftalarda daha da aşağıya geldi – MH).
Altı ay öncesine göre iyi seviyedeyiz, direkt sanayiye ve ekonomiye yatırım açısından istenilen seviyede değiliz. CDS’in aşağıya gelebilmesi için siyasi, sosyal, hukuki ve ekonomik koşulların istenilen noktada olması gerekir.
2020 büyümede daha iyi olacak. Özel sektörde bir kıpırdanma var. İhracatta çok büyük artış beklemiyoruz ama iyi durumdayız. Bu sene turizmin ana itici güç olacağını düşünüyoruz. Kamu harcamaları arttı ve bu da bize vergi olarak geri dönüyor. Tüketim harcamalarının da biraz daha artacağını öngörüyoruz. Büyüme %5 olursa cari açık patlayabilir. Döviz sıkıntısı olabilir. İdeali %2.5-3 seviyesidir. Enflasyon %10’un altına düşmez. Enerji maliyetleri önemli. %12’nin üstüne çıkmaz. Mevduat %12, kredi faizi %14 civarında olur. CDS’i 150’ye çekebilir miyiz, özellikle hukuk reformu ile bunun adımlarını atabiliriz. İşsizliği önlemek için malat sanayisinin desteklenmesi gerekli.”
Dövize büyük talep olmayacağından, yıl sonu dolar kurunun 6.5 lirayı geçmeyeceğini öngören Sönmez ekliyor: “Trump seçilmezse kimin geleceğine bakılarak her şey değişebilir. Dış siyasetimizde bugünkünden daha kötü bir gelişme ve erken seçim olmaması halinde bu tahminlerim geçerli.”
İmer Özer: “Tüketiciler en iyi ürünü değil ona en iyi sunulanı alıyorlar”
Özel Markalı Ürünler Sanayicileri ve Tedarikçileri Derneği Başkanı İmer Özer ‘müşteri gözüyle etiket ve ambalaj’ konulu bir konuşma yaptı.
Türkiye’de satış ve pazarlamanın birbirinden çok ayrılmadığını, ikisinin çok ayrı dinamikler olduğunu ve bunun ayrımının Türkiye’de çok iyi yapılmadığını belirten Özer, Türkiye’de en çok hesap / fiyat konusunda farklılaşmaya çalıştığımızı vurguluyor. ‘Black Friday’ çılgınlığını örnek veren Özer, karşılığında elde edilen tek şeyin indirim olduğunu anlatıyor.
Önce satış ve pazarlamayı birbirinden ayırmak gerektiğini vurgulayan Özer, etkileyici pazarlama örnekleri sundu. Özer, “Satın almacılar bir ürünü onlara satmanızdan nefret ederler. Ama kendileri satın almaya bayılırlar. O halde onların satın alma duygularını körükleyecek, fark edilecek bir şeyler ortaya koymamız lazım” diyor ve ürünü, ambalajı, müşteri algısını değiştirecek farklılaştırmaya vurgu yaparak ekliyor:
“Tüketiciler en iyi ürünü üretmenin onu satmak için yeterli olacağını sanıyor ama tüketiciler en iyi ürünü değil, onlara en iyi sunulanı alıyorlar.” Özer, Kiğılı’nın 10 Kasım öncesinde hazırladığı 15 saniyelik videonun sosyal medyada milyonlarca paylaşılmasının ardından satışları %30 artırmasını örnek gösteriyor.
Sektörel Baskı Teknolojileri Paneli
Etiket Bayramı’nın öğleden sonraki bölümünde bir Sektörel Baskı Teknolojileri Paneli de düzenlendi. ESD Başkanı Aydın Okay moderatörlüğündeki, panele konuşmacı olarak Nilpeter adına Jakop Landberg, HP Türkiye Temsilcisi Matset A.Ş.’den Önder Babataş , Durst Türkiye Temsilcisi Lino Sistem’den Nadir Kargı ve Omet adına Roberto Speri katıldı. Panelde baskı teknolojilerindeki son gelişmeler ele alındı ve dijital baskıda inkjet mi, toner mi, neden hibrit konuları tartışıldı.
Jacop Landberg ve Roberto Speri baskı kalitesi iyi olsa da üretim maliyetleri nedeniyle letterpress makinelerin yerine artık flekso, dijital ve hibrit makinelerin tercih edilmekte olduğunu belirtiyorlar.
Jakop Landberg Labelexpo’da hibrit ve esnek ambalaja da hitap eden daha geniş en makinelerin öne çıktığına vurgu yapıyor. Şirketin farklı dijital tedarikçilerle iş birliği halinde geliştirdiği hibrit çözümlerden biri Panorama, Labelexpo’da sergilendi.
Önder Babataş, HP’nin 6000 serisinin etiketçinin her ihtiyacını karşılayabilir noktaya geldiği için Labelexpo’da sonlandırmayı öne çıkardığını, ambalaj tarafında da bir hat oluşturduğunu, orada da esnek ambalajda kürlenme sürecini sıfıra indiren yenilikler sergilediğini belirtiyor
Nadir Kargı, Durst firmasının çok yüksek teknolojiye sahip etiket baskı çözümleri üreten bir firma haline geldiğini, 2019 Labelexpo fuarında ürünlerini konsolide ettiğini ve RSC platformu üzerine sistemini kurduğunu, hızı, baskı eni ve kalitesiyle RSCi baskı makinesinin hibrit baskı için en iyi çözüm haline geldiğini belirtiyor.
Panelde HP adına Matset’ten Önder Babataş ve Durst adına Lino Sistem’den Nadir Kargı sırasıyla elektrofotografi ve inkjet teknolojisiyle çalışan sistemlerinin üstünlüklerini tartıştılar.
Çevreye etkisi, ürün tasarımında ele alınmalı
Son olarak, Esnek Ambalaj Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri Hasan Salih Acar, etiket ve ambalajda döngüsel ekonomi konusunda bir konuşma yaptı. Genel sürdürülebilirlik kavramları üzerinde duran ve özellikle esnek ambalajın sürdürülebilirlik sorunlarına değinen Acar, şöyle diyor:
“Ürünü ve ambalajını tasarlarken, bunların çevreye etkisinin önlenebilmesini de tasarımda dikkate almak gerekli. Sera gazları etkisi, toprakta, suda, yer altı sularında bu malzemelerin etkileri düşünülmeli. Kâğıdın ve plastiğin ürüne göre yeri ayrıdır. Bunları birbirinin yerine önerirken üretim süreçlerinin çevreye etkisini de göz önüne almak gerekir. Alternatif malzemelerin üretilebilirlikleri, ekonomik olarak üretilebilir olup olmadıkları değerlendirilmeli.”