Sekamsan Kağıt & Karton sponsorluğunda, 10 Temmuz’da İstanbul’da gerçekleştirilen KASAD Seminerinde seminerin konusu dışında, sohbet tadında konuşmasıyla, 1966 yılında, 11 yaşında Cağaloğlu Yokuşu’nda çırak olarak mesleğe başlamış olan ve bugün sektör devi Duran Doğan Basım’ın üretiminden sorumlu olan Levon Karabosyan, ilkokulu yeni bitirmiş bir çocuğun gözünden Cağaloğlu’nu şöyle anlatıyor:
“Cağaloğlu Yokuşu’nda sol köşede Meserret Oteli vardı. Zamanın tüm yazar – çizerleri, entelektüelleri Meserret Oteli’ne kahvaltıya gelirlerdi. Sağ tarafta Aşir Efendi Caddesi’nde, 1936 yılında Acemyan Matbaası’nın kurduğu, Türkiye’de ilk ambalajı üreten Doğan Matbaası vardı. Yokuştan yukarı çıkıldığında, sağda Ece Ajandası’nın satıldığı firma vardı. Ondan sonra İnkılap ve Aka Kitabevi vardı. Köşeyi dönünce de bizim Ekspres Matbaası vardı. Sekiz üniteden oluşan bir matbaaydı. Tipo, ofset, kalıp, grenaj, renk ayrımı, teneke baskı ve mücellithane. Her ay değişen ünitelerde çalışarak hem çırakların işe bakış açısını görüyorlar, bir yıl sonra ona göre bir yere veriyorlardı. Ben bir yıl sonra tipocu oldum. Önce grenaj ile başladım. Grenaj bugünkü ozasol kalıpların büyükbabası. Aşağı yukarı 45 dakikalık bir ameliyeden sonra kalıp ortaya çıkıyor. O yıllarda emayeleri kendimiz üretiyorduk. Kalıphane ustaları indirme, açma asitlerini kendileri ayarlıyorlardı.”
Levon Karabosyan’ın anlattıkları arasında zamanın ustalarının çıraklardan meslek sırlarını nasıl ince taktiklerle sakladıklarını da öğreniyoruz:
“Tipoda çalışmaya başladıktan sonra, 1968 yılında Almanya’ya göç furyası vardı, tipo ustamız gitti. Beraber çalışırken, ayar yapmayı öğrenmek için çırpınıyorum; bana 1 lira veriyordu, bir de kartondan kutu yapıyor; “Git Hocapaşa’dan 1 liralık bulgur pilavı al” diyordu. Cağaloğlu’ndan Hocapaşa’ya, Sirkeci’ye iniyor, pilavı alıp geliyordum; ayar bitmiş, adam basıyor!
Akşam 9’a kadar çalışıyorduk. O Fındıkzade’de oturuyordu. Matbaadan çıkıp oradan geçen Eminönü – Topkapı dolmuşuna binip kapısını kapattığında, klişeyi söküyor, kazan kâğıdını değiştiriyor, öbür klişeyi bağlayıp ayar yapıyordum. Mizantren yapıyordum. Sabah o ayarlayacakmış gibi klişeyi tekrar söküyordum. Onun yaptığından da yanıma alıp akşam onunki gibi yapmış mıyım, hangisi daha iyi olmuş diye bakıyordum.”
Levon Karabosyan renkli konuşmasında, dinleyenleri 70’lerin, 80’lerin Cağaloğlu sokaklarını, bugün bazıları şehrin farklı yerlerinde faaliyetini sürdüren matbaaları, ilk kutu işlerini nasıl yaptıklarını, bugün Kale Nobel olan, Nobel Ambalaj’ın ilk makinesinin kuruluşunu, Türkiye’de ilk metalize baskıyı nasıl yaptığını, son olarak Duran Doğan’da UV ve konvansiyonel mürekkebi karıştırarak yaptığı hibrit baskıyı anlattı.
Karabosyan, “Matbaacılık severseniz çok güzeldir” diyor.