Oyuncak sektöründen ambalaj sektörüne yönelen, baskı hizmetini dışarıdan alan Cevdet Borçbakan, çocukları devam ettirmeyecekleri için şirketi büyütmeyi düşünmüyor.
Cevdet Borçbakan tarafından kurulmuş olan Cetto Ambalaj’ın ilginç bir hikayesi var. Bursa’da, Osmangazi’deki şirket merkezinde Cevdet Borçbakan sorularımızı yanıtladı.
Firmanın geçmişini özetler misiniz?
Kırk yaşımdan sonra bu mesleğe girdim. Daha evvel oyuncakçıydım. Hâlâ şirketimizin unvanında da oyuncak bulunur. Üniversite üçüncü sınıftan bu yana tüccarlık yapıyorum. Dedem Bursa Ticaret Odası reisi. Aynı zamanda dedem Duyun-u Umumiye’nin son genel müdürü. Üniversite üçüncü sınıfta ticarete başladım, 1987’de Cetto Oyuncak’ı kurdum.
Cetto, benim gençlik lakabım. Oyuncak işine başlarken de Cetto Oyuncak kulağa çok hoş geldi. Benim önerim değildi, kayınbiraderim önermişti. Tesadüf olarak sonradan öğrendim ki Cetto, İtalyan argosunda bebeklere verilen hediye demekmiş. Bursa’da üç mağaza açacak kadar büyüdük. Uludağ’da iki mağaza olduk. Bursa’da 1992’de ilk barkodlu satış sistemini Özdilek’le aynı sene ben kurdum. 1994 krizini, daha sonra da 2001 krizini yaşadık. 2001 krizinden sonra perakende sektör çöktü. 2001 krizinden sonra piyasa durunca, “Ne yapalım” diye düşünürken 23 Nisan 2001 Cuma günü hafta sonu kafa dağıtmak için İstanbul’a gittik. Ali Duralar, o zaman Miksan Ambalaj’ın sahibi. Onlara gittik. İki çocukluk arkadaşıyız, dertleşiyoruz. Ali dedi ki, “Senin Bursa’da o kadar geniş çevren var. Bizim firmaya ajanslar geliyor, iş yapıyoruz; bizden çok para kazanıyorlar. Bursa’da müşteri bul, gel burada yaptır, sat, para kazan.” Ben hep tüccarım, bu iş üretim. Konuştuk, önce “Olmaz” dedim. En sonunda, çıkış yok, “Bir şartla olur. Ben İstanbul’a geleyim 1 hafta 10 gün seninle kalayım. Her gün işyerine geleyim, gideyim; ne oluyor ne bitiyor, öğreneyim. Bana bu mesleğin tekniğini öğret ondan sonra kâr-zarar ortağı olalım. Üretelim, Miksan Ambalaj’ın hakkını verelim, kârı bölüşelim” dedim. Öyle başladık. Bir buçuk sene sonra ayrıştık. Ama hâlâ görüşürüz. Ali hem çocukluk arkadaşımdır hem de meslekte ustamdır.
2002 boyunca İstanbul’da yapıp Bursa’da sattık. Bu süreçte de Yeşim Tekstil’le başladık. O büyük bir avantaj, şans oldu. Arada ufak tefek işler oldu, onları da Bursa’da çözdük. Bende üretim yok. Oyuncağı kapatmamıştım. Oranın yazıhanesinden çalışıyordum. 2002 yılbaşında Ali Duralar ile ayrıştık. Ben o arada Bursa’da fason çalışıyorum Ali’den ayrı hem de İstanbul’da Uniform ile çalışıyorum. Bütün fason üretimimi Uniform’a kaydırdım. Seksen metre karelik bir atölye kurdum. O atölyede mesleğe girdik. El becerim de vardır, ilk aldığım giyotinde, maşalıda, kazanlıda her şeyi kendim öğrendim. Baskı yapmıyordum. Hâlâ yapmıyorum. Şu anda büyük işler yapıyorum, baskı yapmıyorum. Bence şu anda benim boyutumda yaptığım doğru değil. Giyotinde dört parmağım gitti, ikisini diktiler ikisini dikemediler. Atölye o zamanlar yeniydi. O atölyede Yeşim Tekstil’in işlerini yaparken İpek Kağıt’tan mendil kutusu işleri alarak devam ettik. İpek Kağıt’tan arkadaşlar gelip atölyeyi görseler hayatta iş vermezler, ama çok güzel iş teslim ediyorduk. Ciddi firmalarla çalışarak bu günlere geldik.
Daha sonra 160 metre karelik bir yere geçtim. Sonra 2007 idi galiba ondüle işine de bulaşmaya başladım. Ali’den ilk öğrendiğim ondüle kutulardı. Yeşim Tekstil’le çalışınca kartonla devam etmiştik. Ondüle işin içine girince 300 metre karelik bir yere geçtim. İki sene sonra orası da yetmemeye başladı. Karşımızdaki dükkanı da kiraladım, bir 300 diğeri 400, toplam 700 metre karelik bir alanımız oldu. Onlar da yetmemeye başladı, yatırım yapma gereği de doğunca makine yatırımı yerine binaya yatırım yapayım dedim. 2013’te arsayı satın aldım, hemen binayı bitirdim, 2014 yılında da taşındım. Mevcut binamızın 1500 metre karelik bir alanı var. Asma katlar ilave ettik 1750 oldu. Şu anda burası da yetmiyor, karşı binayı kiraladım. Orayı depo olarak kullanıyorum.
Makine parkınızda neler var?
Baskı öncesi ve baskı sonrası var. Bobin ebatlama var. Kartonsan ve Muratlı’dan karton getiriyorum, onları bobin ebatlayıp baskı partnerime gönderiyorum, baskıdan geldikten sonra selofan, kesim, sıvama, yapıştırma, yaldız gibi işlemleri kendi bünyemizde yapıyoruz. Üç sıvama makinesi var. Kartona sıvama yaptığımız 80 cm’lik bir makine, 2007’den beri kullandığımız ondüle sıvama, 140 cm’lik merdaneli manuel makinemiz var. Yeni makine geldikten sonra onu tuttum. Şu anda bir de onun tam otomatik olanı var. Geçen yıl aldık. Onu getirirken de Turan İşcan, İşcan Makina’dan sıfır bir Kingvida aldık.
Elimde öyle işler var ki, eski müşteri diye yapmamak da olmuyor. Bin tane iş, onlara yeni bıçak yaptırmıyorum artık. Senede bir defa iş yapılacak hem de makine çalışsın diyorum. Eski makinemi yedek tutuyorum. Kingvida’ya bir arıza olur, Montör Sedat bugün gelemiyorum 2 gün sonra geliyorum der, duracak mıyız? Durmayalım diye o makineyi yedekte tutuyor ve ayda bir iki kez kullanmış oluyoruz. Biraz gürültülü çalışıyor.
Neden baskıya girmediniz?
Bu biraz da ticari bir sır. Ahmet diye çok sevdiğim bir kardeşim var (Akset Matbaacılık) onunla çalışıyoruz. “Ayda şu kadarın üstüne çıkarsa artık baskıyı kendi bünyemize almamız lazım” dediğimiz bir limitimiz var. Ama bu kadar katma değerin arasında zaten baskı benim ciromun içinde %5. O %5’i kendi bünyemde yapmaya kalksam zaten kazanacağım para %2.
Çoğu personelim eski. Bir Suriyeli çalışanım var. O bile 4 senedir bizimle. Çoğunluğu kendi yetiştirdiğim personel. Bunlar bizimle beraber yürüyen insanlar. Bugün geldim yarım gelmiyorum diyen yok. Öyle bile olsa yerine ben kendim geçiyorum, baskıya geçemem.
Dip kilit, yapıştırma falan var mı?
Demirağ Makine’nin 110’luk makinesi var. Onu da geçen sene revize ettik. Atilla Bey’den aldığım üçüncü makine. Atilla Demirağ’ın ilk deneme tahtasıyım. İlk yaptığı üç nokta bana gelmişti. Sonra onu verip geliştirdiği makineyi aldım, geçen sene de o ikinciyi verip şimdiki makineyi aldım. Bu söylediğim süreç 15 senedir ve bu sürede makineye çok şey kattı.
Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?
Burası emeklilik yerim olsun diye binayı yaptım. Eski yerdeki makineleri buraya taşıdım. Makine revizyonumu da geçen sene yaptım. Burayı emeklilik gözüyle görüyorum.
Kendi adıma buradan emekli olurum, işleri büyütmek istemiyorum. Sakin, dingin yaşayayım diye burayı da ‘home office’ gibi yaptım. Kızım mimar, İstanbul’da yaşıyor, evlendi. Oğlum her ne kadar 25 yaşında, İngilizce İşletme okuyor olsa da “Bu işi yapmayacağım” diyor. Güzel sanatlarla uğraşıyor. Resim yapıyor, fotoğraf çekiyor, şiir yazıyor geçenlerde bir kitabını bastırdık. O gelmeyecekse işletme de devam etmeyecek. Ben çalışacağım, çalışmadan yaşayamam ama sağlığım el verdiği sürece. Sakin ve dingin çalışmak niyetindeyim fakat yaptığımız işi de doğru yapıyoruz. Birçok yerden olumlu geri dönüşler oluyor. Bu da iş getiriyor. Gelen işi de bir yere kadar reddedebiliyorsunuz. Bundan 4 sene evvel ulusal büyük bir firma Bursa’da tedarikçi arıyor, İstanbul firmalarıyla çalışmak istemiyordu. “Size ancak Cetto hitap eder” diyorlar. Onlarla tanıştıktan sonra iki ay ayak sürüdüm. İstanbul merkezden ihaleler açıldı iş üstümüze kaldı. Onlar çok memnun. Ben tek başıma olduğum için çok hızlı davranıyorum. Onlardan bir karar 15 günde çıkana kadar biz 1,5 milyon kutu yapıyoruz. Onlarla iş oturunca firmanın imajı büyüdü. Arkadan değişik işler geldi. Gelen firmalar da hep sağlam ve büyük firmalar. Rastgele bir firma önüme peşin para koysa o işe bulaşmam. Olabildiğince az işim olsun, kendi yağımızda kavrulalım. Borcumuz harcımız yok, personelin maaşı düzenli ödeniyor. İşletme kendi kendine büyüdüğü yere kadar gidiyor.
Ben çömezken, Uniform’un sahibi, rahmetli Adnan Abi önce “Üretime girme” dedi. Sonra, “Madem üretime girdin, o zaman bir şeyin hesabını doğru yap, üretim maliyetini çıkar, şu paraya satarsam bana yarar de ve hayatta altına girme. Çünkü altına girersen güç kaybedersin, bırak rakibin güç kaybetsin” dedi. Çok enteresan bir yaklaşım. “Rakibin güç kaybettiğinde müşterin senin dediğin fiyata sana gelecek” dedi. O zaman da yaptım bunu. “Benim fiyatım bu, benden bu hizmeti almak istiyorsanız bu fiyatı ve ödememi düzgün yapmanızı istiyorum” diyorum.
Şu anda 10 kişiyiz. Ben hem patronum, hem satın almayım hem finansman hem de üretim müdürüyüm. Bir baş yardımcım var 30 senedir beraberiz, oyuncaktan beri. Her şeyim ona emanet.
Bursa’nın sektörel gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim sektörde Bursa’nın geri kaldığını düşünüyorum. Mikro işini ben girdiğimde 2 – 3 kişi yapıyordu. Birisi rahmetli oldu, Yusuf Usta’yı çok severdim. Kutsan, Bursa’nın ilklerindendir. Özellikle mikro kutu işinde çok gerideyiz. Herkes birbirinin işine musallat oluyor. Bursa’nın iyi firmalarından birisi iki sene önce ambalaja başladı. Bana geldi akıl danıştı, altı ay destek verdim. Hem akıl verdim, hem üretim yaptım, buradan sevkiyat yaptırdım. Kendi üretim açtı, gitti bizim müşterimize teklif verdi. Böyle zihniyetler de var. Benim aklımın ucundan geçmez.
Rahmetli Yusuf ile olan hikayemi hep anlatırım. O zaman Kutsan Ambalaj mikro kutuda ilklerden biriydi. Ben de daha çömezim, 2004-2005 yılları… Fazla müşteri yok, müşteri lazım. Bursa’da bir Ulus Pastanesi vardır, çok eski, dedemlerin zamanından kalma. Rahmetli babam, “Ben oraya uğradım, çok güzel kutuları vardı, senin uğrayacağını söyledim” dedi. Kıramadık, mecburen gittik. İnsanlarla tanıştık, kutularını gördük. “Bir kutucu var ama oğluna devrediyor yavaş yavaş, oğlan pek ilgisiz” diye şikayet ettiler. Altına baktım Kutsan yazıyor. Yusuf’un kutuları. Yusuf da oğlana devretmeye çalışıyor dükkanı. Ben kutuları aldım dükkana geldim, Yusuf’u aradım. Durumu anlattım. “Senin oğlan bunları küstürmüş benden fiyat istediler, ben bunlara fiyat vermeyeceğim, bir daha aramam ama oğlanın kulağını çek. İşini düzeltin, devam edin” dedim. Yusuf’un oğlu Özgür hâlâ onlarla çalışmaya devam ediyor. Benim terbiyem bunu icap ettiriyor.
Tedarikte sorun yaşıyor musunuz? Ağırlıklı olarak hangi gramajları kullanıyorsunuz?
Esas olarak 2017’de Çin’deki iki fabrika kapandığında ciddi mal sıkıntısı oldu. Onda da Kartonsan’dan önceden sipariş yazdırarak, bir sonraki ayın siparişini alarak gittiğim için sıkıntı çekmedim.
Ondüle sıvamalarda 225 ya da 230 gram. Çok nadir 280-300 gram kullanıyoruz. Yeşim Tekstil’in çok ayrı bir yeri var tabii. İlk firmam, hâlâ devam ediyoruz. Onun kutuları 300 gram, lüks tripleks Kartonsan’dır. 400 gram çok az bende. Kahve kutuları sadece 350 gram. Onlara özel kağıt getiriyoruz zaten. Ondülede de bir iki tane tedarikçim var İstanbul’da, onlardan alıyorum. Genelde bütün malzememi kredi kartıyla alırım. Kartonsan, Muratlı, ondüleler hepsi kredi kartıyla. O yüzden piyasada borcum yoktur. Her çalıştığım yerle ay başı hesap kapatarak ilerlerim. Soyadım da Borçbakan ya borç konusunda kimse beni aramayacak.