Ağırlıklı olarak ev tekstili, giyim ve yedek parça sektörlerinden müşterileriyle sözleşmeli çalışan firmanın genç yöneticisi Onursal Mestan için, matbaacılığın saygınlığını korumak, rekabetten önce geliyor.
Otuz yıl önce Mesut Mestan tarafından kurulan, Bursa’nın önde gelen matbaalarından Cansal Matbaa Etiket ve Ambalaj San. Tic. Ltd. Şti., ikinci kuşaktan Onursal Mestan yönetiminde ihracatçı firmalara ve dış pazarlardaki müşterilerine yönelik çalışıyor. İnönü Caddesi’ndeki tarih kokan özgün mimariye sahip merkez binasında sorularımızı yanıtlayan Onursal Mestan, agresif bir büyümeden yana değil; sektörü gözleyerek yolunu belirlemek istiyor.
Bize biraz geçmişten söz edin, başlangıçtan bugüne nasıl gelindi?
Babam ustalıktan gelme bir matbaacı. Benim doğduğum yıl, 1989 yılında şirketi kuruyor. Önce ortaklı olarak başlayıp daha sonra tek başına devam ediyor. İlk önce etiket ve kumaş etiketi işine giriyor. Babam yıkama talimatlarını ilk basan etiketçidir. Kendisi de usta olduğundan makinelerde sorun olduğunda makinenin başında duruyor. Sonra yavaş yavaş sektörün onu götürdüğü tarafa, etiketten çıkarak tabaka baskıya geçiyor. Etikete flekso etiketlerle başlıyor. Yirmi senedir buradayız. Ben ikinci kuşağım. Matbaacı değilim, tüccarım. Ama öğrenmeye aç bir insan olduğumdan 9 yaşından beri matbaaya gelirim. Yedi sene yurt dışındaydım. Amerika’da ekonomi eğitimi aldım. Matbaayı bir üst seviyeye taşımak için önemli bir şey. Anadilim gibi İngilizce konuşuyorum, okulum iyi bir okul olduğu için oradaki bağlantılarım devam ediyor. Sözleşme usulü matbaacılık yapıyoruz. Birkaç firmanın tedarikçiliğini yapıyoruz. Fantezi işler yapmıyoruz ama değişik işler yapmaya çalışıyoruz.
Üretici firmaların özellikle bizim taleplerimizle ürettikleri özel malzemeler var. Avrupa çevreciliğe çok önem verdiğinden Türkiye’den aldığı ürünlere dikkat ediyor. Bizimle çalışan firmalar FSC belgesi talep ettiği için 10 yıldır FSC belgemiz var.
On beş yıldır dolaylı olarak ihracatımız var. Altı – yedi yıldır direkt ihracatımız var. İç piyasanın bize uygun olmadığını gördüğüm için ihracata yöneldim. Matbaacılıkla ilgili insanların algıları iyi değil. Matbaacıyım diye gezen önceki jenerasyonlardaki yanlış insanlar matbaacılığı kötü tanıtmış Büyüklerimden öğrendiğim bu mesleğin daha önce çok önde geldiğiydi. Cumhuriyet Balolarına en önde matbaacıların çağırıldığı, matbaacıların çok önemli olduğu günlerden bugüne gelindi.
Daha çok ne tür işler yapıyorsunuz?
Biz daha çok katlama kartonu yapıyoruz. Ağırlıklı çalıştığımız firmalar yedek parça ve ev tekstili firmaları. Doğrudan ihracat yaptığımız firmalar da giyim ve ev tekstili ağırlıklı. İç piyasaya çalıştığımız da çok oldu. 2005-2006 krizinde şirketimiz farklı bir karar aldı. Hem yatırım yapıp, herkesin beklemediği anda ivme kazandı… Teknoloji bizim için önemli. Bizim rakibimiz her zaman kendimiz oldu.
Bizde personel kavramı yoktur. Hepsi ya stajlarından itibaren bizimledir ya da buranın aile yapısını almıştır. Önce aile olmak gerekiyor. İnsanlar bu kapıdan koşa koşa girmeli, suratsız bir şekilde girmemeli. Zaten Türkiye’nin en büyük sıkıntısı bu.
Makine parkınızda neler var?
Komori S40 70×100 5+1 ve ayrıca Komori 50 x 70 4+1 dispersiyon lak üniteli ofset baskı makinesi var. Bizdeki S40 farklı bir makine. Fogra belgemiz yok ama partneriz. Standartlarımız aynı. Bu makine ilk bize kuruldu. Tamamen ustayı devreden çıkarıyor. Amerika’dan bizzat Pantone’nin uzmanı gelip 1 ay bizimle birlikte bu makineyi kurdu. CtP de kendi bünyemizde. Violet tarzı da kullanabiliyoruz termal de. İşlerin baskı adetine ya da kalıp maliyetine göre haretek edebiliyoruz. Violetin şöyle bir avantajı var: Baskı adetlerimiz çok yüksek olduğunda Violet kalıplar bize o konuda yardımcı oluyor. Fiyatları pahalı ama kalite bakımından uygun oluyor. Ekranlarımız Eizo’dan. Şahsi ekranım bile Eizo. İçeride de ona entegre okuma sistemimiz var. Ekranla %93 oranında renk kalitesini tutturuyoruz. Onaylı tedarikçisi olduğumuz hiçbir firmanın provasını çalışmıyoruz. Direkt iş basılıyor, nereye gidecekse söylüyorlar iş oraya gidiyor.
Ekibiniz kaç kişiden oluşuyor?
Şu an 25 kişiyiz. Pazarlamayı bizzat kendimiz yapıyoruz, satın almayı da kendim yapıyorum. Bu kısımların ben çok önemli olduğuna inanıyorum. Mizaç olarak babam da öyledir. Pazarlama konusunda babamla birlikte yardımlaşarak çalışıyoruz. Satın almayı ben yapıyorum, babam kontrollerini sağlıyor. Babam biraz daha kontrol edici ve buradaki en iyi usta, bizim göremediğimiz şeyleri çok rahat görebiliyor. Tecrübesi var, onu kullanıyoruz. Yavaş yavaş son bir iki senedir daha rahat sadece beni kontrol ederek, sadece benden bilgi alıyor.
Lokasyonunuz nasıl, her şey burada mı?
Bizim lokasyonumuz burası. Baskı birimimiz yan binada. Binayı aldıktan sonra yabancı tabirle ‘Print House’ haline getirdik. Kesim, baskı ve paketleme olarak bir tesis kurduk. Baskı sonrasında güvendiğimiz partnerlerimiz var, onlarla çalışıyoruz. Yıllardır onlar bizi, biz onları biliriz. Yaldız, cilt gibi ekstra işlere çok girmesek de girince onları iş ortaklarımızla çözüyoruz. Yerimiz kapalı ve açık alanla 2400 metre kareyi buluyor. Çoğunluğu depo kapsıyor, kâğıt tutmam gerekiyor.
Dijital projeniz var mı?
Bundan 2 sene önce aile dostlarım beni de bu konuda öncü gördüklerinden Matset ile İsrail’e, HP’nin üretim tesisine gittim. Çok güzel ve faydalı bir geziydi. Indigo tarafında üretim tesislerini gezdik. Çok misafirperver davrandılar. Bekleyip göreceğiz.
Ne kadar terminle çalışıyorsunuz?
Çok kısa, 5-7 gün. Avrupa’ya teslimat 15 güne geliyor. Terminle ilgili de sıkıntı yok. Gerektiğinde çift vardiyaya dönüyoruz.
Hedefimiz ne? Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?
Bundan sonraki süreci sektörün yönlendirmesiyle alakalı yöneteceğiz. Benim bir şeyler başarmam gerekiyor. Bu işi severek yapıyorum. Güzel bir işim varken Amerika’dan döndüm, bu işe girdim. Milliyetçi bir adamım, orada öğrendiğim şeyleri ülkeme katmak için geri döndüm. Başarılı biri olduğuma inanıyorum. Sporda başarılarım var, klüp başkanlıklarım var. Uzun yıllar su topu oynadım. Sosyal yardımlaşma derneklerinde başkanlıklar yaptım. Sosyal biri olduğuma inanıyorum. Spora devam ediyorum.
Bursa’da matbaacılar arasında iş birliği ve ilişkiler konusunda durum nedir?
Bursa, büyümekte olan bir şehir. Bizim sektör pek büyümüyor, çünkü insanlar birlik olmaktansa birbirini çekerek devam etmeyi seçiyorlar.
Makine parkı olarak neden büyüyor?
Makineciler makinelerini kolay veriyor. İstanbul daha kötü bu konuda. Yarış daha fazla orada. Firma çok ama matbaa da çok, rekabet çok. Bursa’da biraz daha tatlı rekabet.
Birileri çıkıyor 5-6 ay sonra patlıyor, sonra birisi tekrar çıkıyor. Bursa’da makine sayısı 50 ise makine sayısı aynı kalıyor sahnedeki isimler değişiyor. Gittikçe işletme sayısı düşüyor, eskisi kadar yükselme yok. Personel sıkıntısı var. Personel sıkıntısı olunca makineleşemeyen ve otomasyona geçemeyen firmalar işlerini yürütemiyorlar.
Ben yatırımların büyümesinden yanayım. Herkes matbaacı olmasın. Gerçekten matbaacılık yapabilecek bütçesi yoksa matbaa açmasın, patron olmasın. Usta olsun, üretim müdürü olsun. Ben çok gururlu bir şirket olduğumuzu düşünüyorum. Bizim üretim müdürümüz bizden yetişerek matbaa açtı. Çok da destek olduk, hâlâ arkasındayız. 50×70 Ryobi makinesi var bıçağı var, güzelce sistemini kurdu. Çalışıyor. Bu bizim için çok büyük bir gurur kaynağı oldu.
FSC dışında çevre konusunda dikkat ettiğiniz noktalar var mı?
Orman projelerimiz var. Ağaç diktiriyoruz. Dernekler aracılığıyla olsun kendimiz olsun ağaçlar diktiriyoruz. FSC’nin mantığı da budur. Yıllık işlediğimiz kâğıt kontrol ediliyor o işlenen kâğıt kadar ağaç dikiliyor. FSC bir dernektir bir firma değildir. Sizden önce denetleme geçiriyordum. Bizi çok severler, yıllardır beraber çalışıyoruz. Olabildiğince çevreci olmaya çalışıyorum. Hurdamızı hurdacıya satmıyoruz, direkt balyalı halde kâğıt üreticisine yolluyoruz. Üretimde de ne kadar az müsriflik yapabilirsek o kadar yapıyoruz. Örneğini de şöyle verebilirim; firemiz diğer firmalara göre 1/4 oranında. Elektriğimizi olabildiğince profesyonel kullanmaya çalışıyoruz. Elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyoruz.