“Dijital baskının kendini yeniden konumlandırması ve ucuz alternatif olma halinden kendini kurtarması gerekiyor.”
Opus Basımevi, Ankara’da yedi yıllık dijital baskı geçmişi olan bir aile şirketi. Firma, kendi ofset baskı geçmişinin mirası olarak, ofset ve dijital teknolojilerini matbaalarla iş ortaklığı temelinde birlikte kullanıyor. Sorularımızı firma yetkililerinden Alper R. İpek yanıtladı.
Firmanız hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Dijital baskının işlerinizdeki, ciro anlamında payı nedir?
Firmamız Opus Basımevi 2010 yılında çok renkli ofset baskıyı bırakmamız ile kurulmuştur. Biz konvansiyonel ofset baskıyı bırakarak tamamen dijital baskıya geçen Ankara’daki ilk firmayız. Her ne kadar biz ofset baskıyı bıraksak da o bizi bırakmadı. Bu noktada işlerimizin neredeyse yarısı halen ofset baskıyla devam etmektedir. Burada bizim ofset geçmişimiz ve dijital teknolojinin kırılma noktaları gibi etkenler söz konusudur.
Türkiye’deki ve bölgenizdeki mevcut dijital kitap pazarı hakkında ne düşünüyorsunuz?
“Kitap” bu coğrafya için devamlı zor bir ürün olmuştur. İlk matbaayı açan İbrahim Müteferrika bile bastığı kitapları satamamıştır. Evet matbaa geç gelmiştir ama geldiğinde de Avrupa’daki gibi bir aydınlanma çağı başlatamamıştır. Okumamak işte o dönemlerden beri DNA’mızda vardır. Bu nedenle kitap eğer okul ve sınav gibi nedenlerle zorunluluk değilse kısıtlı bir kültür tüketimi malzemesi olur. Bunun da şöyle bir dönüşü olabiliyor: Yurt dışında belki binlerce basılabilecek bir kitap burada tüketim azlığı nedeniyle, traj düşüklüğüyle dijital baskıya uygun hale gelebiliyor. Burada bir nokta da kitabın artık kağıt ürünü olmaktan çıkıp dijital cihazlara girmeye başlaması. Zaten kağıt üretim ve ihracat verileri incelendiğinde tab kağıdının tonajında azalma varken ambalaj kağıdında artış görülmekte. Aynı şekilde kindle gibi dijital kitap cihazlarının da yıllara göre satış eğrilerini iyi analiz etmek lazım. Kitap bir zaman gelecek – ki bu çok uzak gelecek değil – bir kağıt ürünü olmaktan çıkacak. Kaset, CD, DVD, röntgen – MR filmi ve fotoğraf nasıl mevcudiyetlerini dijitale dönüştürdülerse kitap için de bu kaçılmaz bir son. Burada sadece kitabın okunabilmek için başka bir cihaza ihtiyaç duymaması bizi bu geçişi engelleyen veya durduran bir neden olarak yanıltmamalı. Çok değil, 10 yıl önce çok azımız akıllı telefon kullanırken bugün hepimizin akıllı telefonları, tabletleri ve hızlı bilgisayarları ve bunlarla takip ettiğimiz sosyal medya hesaplarımız var. Amazon’a baktığımızda bugün neredeyse bütün kitapların sadece basılı değil dijital halini de satın alabildiğimizi görüyoruz. Devrimlerin hızlı olduğunu unutmamakta fayda var, zaten bu nedenle böyle adlandırılıyor. Filmden CTP’ye geçişin ne kadar hızlı olduğunu hatırlayalım. Bu nedenle gelecek dijital devrime hazırlıklı olmak ya da atlatmak için üretimi devam ettirilecek dijital kitap basımının ekranda okunan dijital kitaptan daha farklı özellikler sunabiliyor olması gerekecek. Ancak bu tür kitaplar hayatta kalabilecek.
Ben yarı zamanlı bir akademisyen olduğum için akademik dünyayı da takip ediyorum. Bildiğiniz gibi YÖK geçen yıl çok olumlu bir uygulama olarak “akademik teşvik”i başlattı. Buna göre her akademisyen bir yıl içinde katıldığı etkinlikler için puan topluyor ve buna orantılı bir yıl boyunca teşvik ödemesi alıyor. Kitap çıkarmak da teşvik içinde en önemlilerden biri ki zaten bir akademisyenin tezlerini yayınlatması ve doçentliğe – profesörlüğe geçişte yayınları olması önemli ve gerekli. Bu yayınlar da çoğu zaman çok belirli bir hedef kitleye hitap ettiği için dijital baskıyla da çözülebilen az tirajlı işler olabiliyordu. Fakat YÖK bu sene bu uygulamaya – benim tahminimce bir suistimal gördüğünden – bir madde ekleyerek, yayıncının / basımcının en az 6 yıllık ve yılda en az 20 kitap basıyor olması şartını koştu. Burada amaç tabi ki kitap basmış olmak için kitap basmanın önüne geçmek, akademik yayının kalitesini artırmak ve naylon kitapları sonlandırmak olabilir. Büyük yayınevleri her kitabı basmak istemediği için, alınmak istenmeyen bir ekonomik bir risk olduğu için, bütün bir akademik yayın ihtiyacını karşılayamayacakları vb. nedenlerle bu tür kitaplar diğer yayınevleri veya doğrudan matbaalar tarafından karşılanıyordu. Bu kararın yeni yayınevlerinin kurulumunda veya yeni matbaaların bu tür yayın basabilmesinde ileride sıkıntı yaratacağını ve tekelleşme doğuracağını düşünüyorum. Akademik yayının doğruluğunun kontrol mekanizmasının yayınevleri veya matbaalar olmaması gerekli. Bunun gerçekliğini tartacak kurum yine YÖK olmalıdır. Bu nedenle bu maddede revizyonu ben sektör için gerekli görüyorum.
Mevcut dijital ekipmanınız ve kapasiteniz konusunda bilgi verir misiniz?
Biz sadece renkli üretim yapan bir firmayız. Canon Imagepress ve IPF makinelerimizle baskı yaparken, selofandan perforaja kadar bütün baskı sonrası sistemlerimiz mevcut.
Dijital olarak ürettiğiniz kitaplar ve müşteri profilinizle ilgili bilgi verir misiniz?
Biz daha çok sanatsal yayınlara yönelik çalışıyoruz. Bunda tabi kardeşim Gülper Hanım’ın ve benim Hacettepe Üniversitesi GSF Grafik Bölümü mezunu olmamız ve sanat cevresi içinde olmamız etken oluyor. Bugüne kadar sanatsal kataloglar, portfolyolar ve üretimler yaparken geçtiğimiz yıl gelen istekler ve biraz da çevremizin zorlamasıyla artık kendi adımız ve markamızla sanat kitabı yayıncılığına başladık.
Renkli, sert kapak dijital kitap üretiyor musunuz?
Renkli üretim üzerinde profesyonelleştiğimiz alan. Şimdilik sadece renkli baskı üzerinde duruyoruz. Evet, kurulduğumuz günden beri sert kapak üretimini de kendi bünyemizde gerçekleştiriyoruz.
Kitap söz konusu olduğunda ofset – dijital arasında ekipman tercihinizi nasıl yapıyorsunuz?
Burada en büyük belirleyici tiraj ve termin. Örneğin bizim bir çok müşterimiz işlerinin dijital mi offset mi basıldığını bilmez. Sonlandırmada ofset baskı sonrası kalitesini de yakalamışızdır.
Dijital sistemlerinizin (baskı, baskı sonrası) size sağladığı avantajlar nelerdir?
Dijital bizim iş türümüzü ve yapış şeklimizi tamamen değiştirdi. Dijital öncesi müşteri karşısında rakip olarak oturduğumuz veya aynı pasta payı için savaştığmız firmalarla artık çözüm ortaklığı yapıyoruz. Onlar bizim ofset baskılarımızı biz de onların dijital baskılarını yapıyoruz. Kimseye kazandırmayan bir rekabet yerine iyi bir çözüm ortaklığı geliştirdik ki dostluk da cabası…
Dijital yatırımlarınızda, projelerinizde üzerinde en çok durduğunuz, tereddüt ettiğiniz noktalar nelerdir? Dijital hangi noktalarda zorlanıyor?
Belki size tuhaf gelebilir ama dijital baskı teknolojisi özellikle matbaa için hep gecikmiş ve devrim treni ıskalanmış geliyor bana. Matbaa artık kendi varlığını sorgularken dijital baskı rötarlı ulaştı. Bir 15-20 yıl önce bugünkü baskı kalitesine ulaştırılabilmiş olsaydı herşey başka olabilirdi. Bugün bilgisayar teknolojisinin ve sosyal medyanın inanılmaz hızlı gelişimi bizi bambaşka bir boyuta taşıyor. Örneğin bir önceki Drupa’da bile basılı katalog çok azdı; makinelerin üzerindeki karekodlar okutulup telefona indirilen veya yönlendirilen dijital kataloglar kullanılıyordu. Baskı teknolojilerinin en büyük fuarında bile durum böyleydi. Diğer bir yandan dijital baskı halen kendi içinde lazer mi inkjet mi çekişmesi bitirilemedi. Küçük formatta lazer geçerliliğini korurken büyüklerde inkjet önde görünüyor ama bunun ne kadar böyle devam edeceği de belli değil. Ama ben lazerin sonlanacağını düşünüyorum çünkü her teknoloji bitmeden önce en parlak dönemini yaşar ki durum şu anda lazer için tam da böyle geliyor bana. İnanılmaz bir renk, değer ve malzeme çeşitliliğine ulaştı ama bu bitiş tabi hemen yarın olacak demiyorum. Bununla birlikte çok da uzak olmamalı. Tabi bu iki teknolojiyi yeni keşfedilecek bir teknolojinin de geçmesi her zaman mümkündür ki halen de başka teknolojiyle baskı yapan makineler var. Benden önceki kuşakla aynı baskı teknik ve teknolojilerini kullanmışken çok açık ki benden sonraki kuşaklarla bir teknoloji aktarımı yapamayacağım.
Dijital baskı ne yazık ki ülkemizde kendini pazarda yanlış konumlandırdı. Bunda dijital üretim yapanlar kadar makine satıcılarının da etkisi var. Dijitalin en büyük getirisi zaman kazandırması, değişken baskı ve kalitesiyken ofsetin baskının yeni hali gibi sunuldu. Bu da insanlarda kalıp maliyetinin olmamasından, baskıya geçiş süresinin kısalığından, hızından ve daha az operatörle çalıştırıldığından ofsete göre daha ucuz olmalı fikrini oluşturdu. Oysa işin tasarım süresi ikisinde de eşitken ve profesyonel üretim dijital makinesi çok renkli bir ofset kadar hatta daha pahalıyken ofsetin ucuz tercihi gibi algılandı. Çok renkli ofset yatırımı yapamayıp dijitale yönelen matbaa için de bütçesi olmadığı için dijital bastırmak isteyen müşteri için de durum böyle. Dijital baskının burada kendini yeniden konumlandırması ve ucuz alternatif olma halinden kendini kurtarması gerekiyor.
Geleceğe ilişkin planlarınızdan söz eder misiniz? Dijital kitap üretimiyle ilgili yatırım projeleriniz var mı?
Yeni başladığımız yayıncılıkta biraz daha yol almak istiyoruz. Yayınlamamız istenen kitaplar var, onları değerlendiriyoruz. Benim grafik tasarım ve matbaacılıkla ilgili yazmaya devam ettiğim üç kitap var. Bunlardan en azından birini bu yıl içinde çıkarmak istiyoruz. Siyah-beyaz kitap üretimimiz de gerekirse bu yönde bir yatırım gerçekleştirebiliriz; buna da soğuk bakmıyoruz. Artık makine alıp iş bulmak değil işe göre makine yatırımı yapılması gerektiğini düşünüyoruz.