BASEV Yönetim Kurulu Başkanı ve Ofset Yapımevi Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sermet Tolan, konuşmasında izleyicileri Türk matbaacılığının son 30-40 yılına ve bu yıllar içinde katıldığı Drupa fuarlarına nostaljik bir zaman yolculuğuna çıkardı. Gençliğinde bir Roland Favorit baskı makinesinin çalışmasını hayranlıkla izlediklerini anlatan Tolan, “1990 Drupası benim henüz Ofset Yapımevi’nde olmadığım ama ilk kez katıldığım Drupa idi. 1990 sektör içinden ve dışından birtakım müesseselerin bu sektörde gelecek olduğunu gördükleri ve yatırım yaptıkları bir yıl oldu. Ofset Yapımevi’nin yatırımı da o döneme rastlar. Keza pek çok dışarıdan insanların yatırım yaparak kurduğu firmalar da 1990 yılında temellerini attılar. 1990 Drupası’nda tanıdığım, tanımadığım pek çok meslektaşımı Düsseldorf’ta gördüm” diyor. En faydalı Drupa olarak tanımladığı 1990 Drupa fuarından sonra Türkiye’de leasingin geliştiğini anlatan Sermet Tolan, şöyle devam ediyor.
“1995 Drupası’na geldiğimizde hırslı, genç ve biraz da yatırımdan gözü korkmayan bir topluluk yavaş yavaş oluşmuştu. Bugün önemli kurumlar olarak sayabileceğiniz pek çok kuruluşun temeli 1990-1995 bandında atıldı.
CtP’nin hayatımıza gireceğinin ilk örneklerini 1995’te gördük. Keza indoor – outdoor baskılarla ilgili ilk örnekleri de 1995 Drupa fuarında gördük.
Aklımda kaldığı kadarıyla 2000 yılı Drupa’nın da en muhteşem senesi oldu. Muhtemelen Türk matbaacıları ve benim çalıştığım matbaa için de öyleydi. 2000 yılında yapılan bu olağanüstü yatırım atağı, 2001 krizini atlatabilen firmalar için çok yeni bir perspektif açtı. 2000 krizinin sonrasında (aslında ülke olağanüstü bir krizi çok hızlı atlattı), 2002’den sonra döviz kurlarının da aşağıda kalması, üretim kapasitelerinin çok yüksek olması ve bu kapasitelerin değerlendirilmesi; üretim verimliliğinin çok iyi kontrol ediliyor olması dolayısıyla bambaşka bir boyuta geçti ve aslında bugün var olan pek çok firma, bugünkü varlık sebebini o yatırımlara borçlu.
2000 krizi sonrasında artan kapasite ve üretim hacmi, bunları yönetecek insanların da istihdam edilmesini zaruri hale getirdi. Meslek okullarımızdan ve daha çok teknik üniversitelerden işletme fakültelerinden, sektör dışından ama iyi eğitimli insanların da gerek tedarik zinciri içerisinde, gerek kurumlar içerisinde sorumluluk ve görev almaya başladıklarını da gördük.
2004 Türkiye’de matbaacılık için iyi bir yıldı. Drupa için de wikipedia’ya göre Book on Demand yılıydı. Bizim açımızdan kriz sonrası hareketli bir dönemdi; sektörde büyüme trendi devam ediyordu. Meslektaşlarımız yine pek çok yeni yatırım yaptılar.
2004 – 2008 arasında, kullandıkları metre kare, insan kaynağı ve üretim kapasitesi itibarıyla, dünya ölçeğinde büyük tesis diye adlandırabileceğimiz pek çok tesisin temelleri veya küçükten büyümeye geçiş aşamaları bu dönemde yaşandı. Karton ambalajda da olağanüstü tesisler gelişti.
2008’de hafif bir sıkıntılı dönem yaşamışsak da, 2000’lerin ortasında Türk matbaacılığı dünyanın her yerinde rekabet edebilir, dünyanın her yerine ürün satabilir teknolojik altyapıya ve insan kaynağına sahip olmuştu. 2008’den sonra Milli Eğitim Bakanlığı ihalelerinin de etkisiyle, özellikle Ankara’da önceleri sınırlı imkânlarla ama sonra verimlilik esasına dayalı, olağanüstü kompleks tesisler oluşturuldu. Bu tesisler milyonlarca kitap basarak kısa zamanda öğrencilere ulaştırma imkânına sahip oldular.
2012’de hibrit teknolojiler, nano ink’ler gibi, mesleğimizin – itiraf edeyim, çok fazla anlayamadığım – artık bambaşka bir boyuta gelmiş olduğunu gördük. Ülkemizde ise 2010 sonrasını, arz – talep dengesinin hafif tersine doğru dönmeye başladığı, kapasitelerin çok yükseldiği, buna karşılık dünyada kağıt tüketiminin düşme eğiliminde olması gibi gerek dergi tirajlarının ve çok yüksek tirajlarda basılan insört ve benzeri malzemelerinin azaldığı bir dönem oldu. Kitap baskılarında da tirajlar azaldı ama bunu belki ürün çeşitliliği ile karşıladık.”
Bugün Drupa 2016’ya hazırlanırken, bütün dünyada olduğu gibi basım sektörümüzün de üretim kapasiteleri ile talep arasındaki dengesizliğin oluşturduğu sıkıntılı bir dönem geçirdiğini hatırlatan Sermet Tolan, “Bunu çok büyük bir problem olarak görmüyorum çünkü sektörde bir yönetici sınıf oluştu. Benim jenerasyonum ve benden büyük jenerasyon tarafından çok iyi koşullarda eğitildiler, yetiştirildiler ve onların daha başarılı ve daha iyi sonuçlar alacak çözümler bulacaklarına inanıyorum” diyor.
Sermet Tolan, üretim üssü olmanın bir çözüm olmadığını, matbaaların artık üretim kapasitelerini arttırmak üzerine değil, daha inovatif, daha çözücü, daha müşterilerin yanında, onların hem sıkıntılarını, hem de ekonomik problemlerini çözecek çözümler üreten, hizmet tedarikçisi (service provider) olan bir destek tedarik zinciri içerisinde kendilerine bir yer bulmaları gerektiğini vurguluyor ve ekliyor.
“Drupa’da sergilenen bir teknolojiyi görmek ve onu getirmek artık bir şey kazandırmıyor. Siz onu getirdikten sonra bir başkası, sonra bir başkası da getiriyor. Müthiş bir yatırım yapmış olmuyorsunuz; kapasitenizi arttırdığınızla kalıyorsunuz. Ama oradan yaratıcı bir çözümle, yaratıcı bir fikirle gelmek; hatta oradaki makine üreticilerinden dizayn talep etmek, onların sizin için özel ürünler üretmesini sağlamak, yani fiyat temelli rekabet operasyonunun biraz dışına çıkacak yeni yaratıcı çözümler bulmak zorundasınız. Genç yöneticilerden burada bir beklentim var. Sizlerin çok daha yaratıcı ürünler geliştirmeniz, çok daha yaratıcı çözümler geliştirmeniz ve bu çözümleri müşteriye anlatmanız gerekiyor.
2016 Drupası’na bu gözlükle gitmenizi, yapılmış olanları görerek ve uygulayarak, kendiniz için en uygun çareyi ve çözümü geliştirmenizi diliyorum.”